10 Ağustos 2009

GÜVERCİNLİK’TE TECRÜBE DOLU 3 GÜN…

Güvercinlik’in Kısa Tarihi

Konya ili, Çumra ilçesi, Güneysınır kasabasında bulunan, bu sebeple Güneysınır diye anılan ancak asıl adı Güvercinlik olan mağara hakkında ilk istihbaratımız mayıs 1994’te bölgeye yapılan bir etkinlik sırasında alınmış. Ne var ki mağaraya ilk araştırma etkinliği kasım 1995’te gerçekleştirilebilmiş. Kayıtlarımıza göre o gün için 6 saatlik bir girişle 90 metreye kadar ilerlenebilmiş. İlk etkinliği, nisan 1996’da ikinci etkinlik takip etmiş ve mağaranın önce dikey kısmı, daha da geniş salonu haritalanmış.

MAD Bülteninin 12. sayısında dikey ve kesit haritaları bulunan Güvercinlik Mağarası’nın fosil özellikler gösteren ve sırasıyla 40, 25, 20 ve 30 m’lik inişler gösteren dikey kısım ve salon kısmından oluşmakta. –130 m’lik inişten sonra geniş salonun başlangış kısmına ulaşılabilir. Dev salonun girişi, tabanında çamur ve guananın bulunduğu yatay geniş bir alanla başlamakta, bu noktada mağara yüzeye yaklaşan bir eğim göstermekte. Bu eğimli kısmın tabanında ise dev kaya blokları bulunmakta. Tavan yüksekliği yaklaşık 30 m olan salon oluşum açısından oldukça zengin. Mağarada perde oluşumlar, bayrak sarkıtlar, duvar sarkıtları, mağara sütleri gibi hemen hemen her cins oluşuma rastlamak mümkün. Mağaranın uzunluğu toplam 364 m -130 m’de bulunan dev salon bugüne kadar ülkemizde dikey mağaralarda rastladığımız en geniş ve büyüleyici salon.

Etkinlik Başlıyor

Bu güzelliği görmeyen arkadaşlarımız için yeraltındaki bu güzelliğe tanıklık edebilmek adına 2002 senesinde BÜMAK ile Güneysınır Güvercinlik Mağarası’na ortak bir eğitim faaliyeti düzenlenmesine karar verdik. (Teklifin kimden geldiğini tam olarak hatırlamıyorum. Ancak katılımcıların BÜMAK ağırlıklı olması sanki etkinlik teklifinin BÜMAK’lı arkadaşlarımızın geldiği izlenimi uyandırıyor. )

1997 yılında MAD olarak aynı mağaraya BÜMAK’la beraber bir etkinlik düzenlemiştik. Söz konusu etkinlik, 5 yıl aradan sonra BÜMAK’la kurumsal olarak ilk ciddi temasımız olacaktı. Etkinliğe EMAK’tan katılacak olan iki mağaracı arkadaşımız İzmir’den otobüsle Güneysınır’a geleceklerdi. 22 Şubat 2002 sabahında BÜMAK üyeleri için tahsis edilen minibüs, ODTÜ sapağında MAD’lıları almak için durduğunda saat sabah 08.00’di. Rahatsız koltukları sebebiyle Ankara’ya oldukça yorgun ulaşan Boğaziçililer için bir o kadar daha yolları olduğunu öğrenmek tam anlamıyla yıkım olmuştu. Kabul etmek gerekir, MAD olarak Türkiye’nin ortasında ve her yere görece yakın olduğumuz için şanslı sayılırız. En azından bu sayede hafta sonları araştırma ve eğitim için güneye rahatlıkla inebiliyoruz.

Kamp Alanındayız

Yaklaşık 7 saatlik bir yolculuktan sonra Güneysınır’a varabildik. En az 1 saatimizi, yolda patlayan lastik dolayısıyla kaybetmiştik. Mağaranın yakınına gelindiğinde çift haneli sayılarla ifade edilen ve hiç bitmeyecek gibi gözüken malzemeler elden ele mağaranın ağzına kadar taşındı. Bölgeye daha önce düzenlenen etkinliklerde de tercih edilen, mağaranın girişine 100 m mesafede yeşillik alanda kurulan kamp yerine malzemeler ulaştırıldığında herkes yerleşmeye başlamıştı bile. O an göçebelikten yerleşik düzene geçmek tek düşüncemizdi çünkü küçücük bir minibüste, üstelik hareket dahi etmeyen koltuklardan dayak yemiş gibi inmiştik. Bir grup tüm yorgunluğuna rağmen mağaranın giriş ağzına bakmak için kamptan uzaklaştığında seri davranarak yerleşen bazı arkadaşlarımızın fedakarlığı ile yemek hazırlanmaya başlanmıştı bile. Yemek esnasında kapsamlı bir tanışma ile mağaraya giriş ve kamp organizasyonu konuşuldu. Gece döşemeye girecek ilk ekibin MAD ve BÜMAK’lı mağaracılardan oluşmasına karar verildi. MAD’dan Onur, BÜMAK’tan Yaman ve Murat’tan oluşan ilk ekip döşeme ve gece girişi için hazırlıklara başladı. Saat 21.00 gibi ekibe mağaranın başına kadar eşlik edildi. Mağaranın başında sohbet ile ilk bolt yuvaya yerleştirildi. Zaten oldukça yorgun olan ilk ekibin gece saatlerinde mağaradan çıkacak olması, planlarda değişiklik yapılmasına yol açtı ve sabah kahvaltıdan sonra mağaraya giriş yapılmasına karar verildi. Ekipler sohbet sonrası dinlenmeye çekildi.

Sabah kahvaltı için hazırlıklar yapılırken BÜMAK’lı mağaracılardan oluşan ekip rüzgardan sürekli yıkılan malzeme çadırını kurmakla meşguldüler. Bizim için enteresan olan azimlerinden çok, adeta şarkuterilerde olduğu gibi malzemeleri askılara dizmek konusundaki ısrarlı çabaları olmuştu. İlerleyen saatlerde ekol ve terminoloji farklılığımızı daha da net görebilecektik. Biz “göğüs cumarı” dediğimizde BÜMAK’lılar yüzümüze bakıyor, akabinde aralarında “krol” diye fısıldaşıyorlar, onlar “hanger” dediğinde biz manasız bir yüz ifadesi ile birbirimize bakıyor, aramızdan birisi “kulak” dediğinde ise ancak rahatlayabiliyorduk. Dernekte Kubilay ve Tunç gibi iki devşirme (!) BÜMAK’lımız olmasına rağmen özellikle genç MAD’lılar için BÜMAK’lı arkadaşlarla ilk temasımız oldukça enteresandı. Üzengi, ayak bağı, uzun kısa, can ipi derken bir süre sonra kimin neyi kastettiği hemen anlamaya başlamıştık. Örneğin birçok MAD’lı gibi “krol” kelimesini ilk kez bu kampta duyduk. Oysa söz konusu alet bizim için yıllardır göğüs cumarı idi.

Mağaradayız

Mağaraya girecek olan ilk ekip fotoğraf çekimi için uzun süre mağarada kalacağından ekibin MAD’dan Beril ve ben (Baturay), BÜMAK’tan Ender ve Bedri ile EMAK’tan Levent’ten oluşmasına karar verildi. Toplamda 8 saat mağarada kalmıştık. Benim için asıl sorun nerede ise her mağarada ayrı bir sorunla cebelleş olmaktı. Bakalım Güneysınır bana ne hazırlamıştı.

Bu sefer kara bahtımın bana hazırladığı oyun aydınlatma sorunu idi. Mağaraya giriş ağzından itibaren süreki sorun yaratan karpit lambamdaki sorunumu bir türlü halledemiyordum. Karpit ışığım yok denecek kadar az yanıyor ve ani hareketle sönüyordu. Neyse ki yanımda 12 tane kalem pil vardı. O gün MAD’lı Gülfem’den aldığım kaskı kullanacaktım. Mağaranın dibinde karpiti hortumu dahi emerek temizlemeye çalışmama rağmen sorunu bir türlü gideremeyince kafa lambası ile çıkışa geçmeye karar verdim. Kafa lambam çalışmadığında pilleri yerleştirmek için hazneyi açtığımda gördüklerime inanamadım. Hazne kalem pil değil, en son ilkokulda güneş sistemi maketini çalıştıran, bu sayede gezegenlerin güneşin etrafında dönmesini sağlayan dikdörtgen Varta pille çalışıyordu. Varta pil yuvasını gördüğümde yaşadığım şoku şu anda bile çok içten hissedebiliyorum.

İyi kötü çalışan karpit lambamla başladığım çıkışım yaklaşık 2,5 saat sürdü. Son 40 metrelik çıkışa kadar ağır aksak çalışan karpit lambam tamamen işlevini yitirdi. O ana kadar destek olarak kullandığım ve istasyonlarda açıp çıkış boyunca kapattığım, boynumda asılı duran EMAK’lı Levent’in lambası da beni terkedince 40 metrelik çıkışta zifiri karanlık tecrübesini istemeyerek de olsa edinmiş oldum. Benim için değişik bir tecrübe idi. Oldukça tedirgin olmuştum. Tamamen boşlukta ve eliniz ile hissettiğiniz bir ip dışında havada asılı olduğunuz anda başka ne hissedebilirsiniz ki? Ne var ki bugün bazen o günkü heyecanımı tekrar yaşamak için ışığımı kapatarak çıkış yapsam da o günkü hissiyatı bir daha yakalayamadım.

Çıkış telaşında son metrelerde yaşadığım tükenme bir yana son bir hareketim bugün bile MAD eğitimlerinin “Nasıl Olur/Anı” bölümlerinde hala konuşulur. Son istasyonda ip değiştirirken göğüs cumarımın üst deliğinin istasyon karabinasına girdiğini söylesem bana siz bile inanmayabilirsiniz. O yorgunlukla bu durumdan kurtulmaya çalışmaktan çok, beni görmediğinden nasıl bir durum olduğunu anlamadığı için bağırarak aktarmaya çalıştığım, giriş ağzında beni bekleyen Beril’i inandırmak faslında daha çok yorulduğumu itiraf etmeliyim. Bugün hâlâ “Hadi canım!!” tepkileriyle hikayeme inanmayan arkadaşlarım mevcuttur…

Ekibimiz mağarada fotoğraf çekimi üzerine deneysel çalışmalar yaparken –70 m’ye varan bir derinlik boyunca arkadaşlara iniş çıkış tecrübelerini arttırıcı çalışmalar yapılmış. Kubilay (MAD), Ahmet (MAD) ve Serhan’la (BÜMAK) başlayan, yine Kubilay liderliğinde Mustafa (MAD), ve Kaan’dan (BÜMAK) oluşan bir diğer ekip, 100 m’lik bir mesafede iniş çıkış pratiği yapmışlar. Biz çıkış esnasında ikinci ekiple rastlaştık. Beni karanlıkta ipe süren de bu ekibin başındaki Kubilay idi. İyi ki de sürmüş.

BÜMAK’lı Güneri, Şebnem ve Beste ise saat 21.00 gibi yaptıkları girişi saat 03.00 civarı bitirdiler. Bu surada bizler de ateş başında mağaracılık, klüp ve dernek yapıları, teknikler ve özellikle ekol farklılıklarını değerlendirken puding pişiriyorduk. Kilolarca süt ve pudingin kaç saat karıştırıldığı bugün bile bir muamma.

Yine aynı gün Ertan (MAD), Arda (EMAK) ve Yunus’tan (BÜMAK) oluşan bir ekip sabah saat 08.00’de kalkış ve kahvaltıdan sonra saat 09.30’da daha önceden istihbaratı alınmış ve fay çatlağı olduğu sanılan bir girişe doğru araştırma ve döşeme için yola çıkmıştı. Alınan bilgilere göre saat 13.00’te çatlağa giren ekip döşeme ve ilerlemeyi çatlağın kaya yapısı ve aşırı darlığı nedeniyle ancak saat 20.30’da sadece bir kısmına kadar tamamlayabilmiş. Çıkışta arkadaşlarımız çatlağın -100 m civarı uzun inişli, aşırı çamurlu ve dar, kayaların da ufalandığı ve halen devam eden zor bir mağara olduğunu aktardıklarında ertesi gün çatlağa araştırma ve haritalama için 4 kişilik yeni bir ekibin gitmesine karar verildi. Ertesi gün MAD’dan Kubilay, Ertan, Ahmet ve ben malzemelerimizi sırtlanarak çatlağa doğru yola çıktık. Bu sırada dağda gezen birtakım insanların ipin giriş kısmından 15 metre civarında bir bölümü kesmiş oldukları gördük. Uzun uzadıya aramamıza rağmen bir gün önce döşenen ip bir türlü bulamadık. Kubilay ve Ertan haritalamak için mağaraya girdiklerinde Ahmet ve ben de dışarıda kurtarma için hazırdık. Civarda ufak çaplı bir araştırma sonucunda kesilmiş ipimize rastladım. Bu sayede anladık ki ip ihtiyaç için kesilip alınmamış, sırf zarar vermek için yerinden koparılmıştı. Ekibimiz mağaradan çıktığında mağaranın 130 m kadar derine indiğini ve ölçümünün alınmış olduğunu öğrendik.

Kampa vardığımızda Güvercinlik Mağarası’nın 7 kişiye daha eğitim ve pratik imkanı sunduğunu öğrendik. Saat 23.30’da yola çıkmaya karar verildi. Saat sabah 06.30’da Ankara’ya vardığımızda,BÜMAK’lı arkadaşlarımızın 6 saat daha yolları olduğunu düşününce oldukça üzüldüğümüzü hatırlıyorum. Eziyetli yolculuğumuz ne mutlu ki bizim için sona ermişti.

Bu etkinlik Türkiye Mağaracılığı’nın en önemli ve en eski iki oluşumu olan MAD ve BÜMAK’ın yeniden kaynaşması için önemli bir fırsat oldu. Bu sayede birbirimizi daha iyi tanıdık. Son olarak MAD’lılar olarak pursik kullanmadıkları için BÜMAK’lı arkadaşları yadırgadığımız ve pursiksiz inişlerini güvensiz bulduğumuzu belirtmek isterim. Bugün dahi inişlerin başında el cumarını emniyet olarak kullandıklarını görüyoruz. Ne var ki bugün bile hala söz konusu tekniğin inişin başlangıcında bizce gereksiz bir ekstra emniyet sağladığını, oldukça vakit kaybettirici olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kişisel olarak söz konusu tekniğin ilk iniş esnasında güvenliği sağlasa da tüm iniş boyunca emniyeti temin etmediğini rahatlıkla söyleyebilirim. MAD’lılar olarak BÜMAK’lı arkadaşların hala pursik kullanmaları gerektiğini, söz konusu eksikliğin ise ekol veya teknikle açıklanamayacağını düşünmekteyiz. ?

KATILANLAR (22-25 Şubat 2002)

Kubilay ERDOĞAN (MAD), Beril ERDOĞAN (MAD), Emre Baturay ALTINOK (MAD), Ertan KARAİSMAİL (MAD), Onur YURTBAŞI (MAD), Ahmet ÇELEBİ (MAD), Ozan ERSOY (MAD), Mustafa MANTIKÇI, Hüseyin KUYUMCUOĞLU (BÜMAK), Melek PELEN (BÜMAK), Murat YÜKSEL (BÜMAK), Yaman ÖZAKIN (BÜMAK), Beste ÜSDİKEN (BÜMAK), Yunus Emre ÖZEL (BÜMAK), Güneri TUNCER (BÜMAK), Gökhan KUYUMCU (BÜMAK), Emrah KAYA (BÜMAK), Şebnem SÖKMEN (BÜMAK), Simge (BÜMAK), Furkan GÜN (BÜMAK), İlke ÖZTEKİN (BÜMAK), Bedri OSMANOĞLU (BÜMAK), Ender USULOĞLU (BÜMAK), Serhan KIRLANGIÇ (BÜMAK), Arda PEKSEV (EMAK), Levent ÖZCAN (EMAK)

KISSADAN HİSSE

- Mümkün olduğunca tanıdığınız, her türlü aksaklık için önceden kontrol edilmiş malzeme ile mağaraya giriş yapın.

- Mağara giriş ağzında, özellikle ilk giriş istasyonu olarak dışarıdan kolayca ulaşılabilecek şekilde ip bırakmayın. Ne amaçla ve kim tarafından olusa olsun ipe verilen zarar, telafisi güç yitimler doğurabilir. Üstelik tüm ekip içerideyken bir aksilik söz konusu olursa, söz konusu ihmaliniz kötü ve geri dönülmez sonuçlara sebep olabilir. Dernek olarak daha önce ipimize silahla ateş edilmişti, bu kez ipimiz kesildi.

Emre Baturay ALTINOK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder