12 Temmuz 2011

MAĞARACILIK FEDERASYONU KURULDU

Türkiye’de mağaracılığın tarihi neredeyse 50 yılı aştı. Mağara Araştırma Derneği’miz ise 50 yaşına yaklaşıyor. Kurucu Başka-nımız Dr. Temuçin Aygen tarafından başlatılan çalışmaların ülkemiz mağaracılığı için ne kadar büyük bir önemi olduğunu söylemeye dahi gerek yok. Ne var ki aradan geçen 50 yıllık süreçte mağaracılığımız önemli sıçramalar yaptı. Bu sıçramaların en önemlileri mağara araştırma derneklerinin ve üniversite kulüple-rinin kuruluşu ve binlerce yurttaşımızın genç yaşlarda mağaracı-lık ile tanışmasıdır.

Bu sıçramaların en önemlilerinden birisi de kuşkusuz 2009 senesinde Mağaracılık Federasyonu’nun kuruluşudur.

1994 senesinde düzenlenen Speleoloji (Mağarabilim) Sempozyumu’nda Mağara Araştırma Derneği ve Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü’nün ortak bildirisi ile kurulduğu duyu-rulan Türkiye Mağaracılar Birliği, aradan geçen 15 senelik süre-de ülkemiz mağaracılığının gelişmesine ve Mağaracılık Federasyonu’nun kuruluşuna bağlı büyük katkısı olmuştur. TMB, ulusal ve uluslar arası camiada ülkemizde yapılan mağaracılık faaliyetlerinin adının duyurulması için önemli bir boşluğu doldurdu. Eğitim ve kurtarma çalıştayları başta olmak üzere dernek ve kulüplerin bir araya gelmesi, bu oluşumların başta Maden Tetik Arama (MTA) Mağara Birimi ile Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile yakınlaşması ve ortak çalışmalara imza atması, birlikte hareket etme ve çalış-ma prensiplerine alışması, mağaracılık sporunun standartların oluşturulması gibi birçok önemli işi başardı.

2008 senesine gelindiğinde TMB’nin yasal bir statüye kavuşması ihtiyacı ağır bastı ve 21-23 Kasım 2008 tarihinde Antalya’da gerçekleştirilen XIV. TMB Genel Kurulu’nda 2009 senesinde Mağaracılık Fede-rasyonu’nun kurulmasına karar verildi.

Yoğun emeklerle 2009 senesinde olgunlaştırılan çalışmalar,  2009 senesinin Aralık ayında Mağaracılık Federasyonu’nun resmi kuruluşunun camiaya duyurulması ile yeni bir döneme girdi.
Mağara Araştırma Derneği (MAD), Boğaziçi Uluslar arası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD), Toros Antalya Mağara Araştırma ve Koruma Derneği (TAMAK), İzmir Mağara Araştırma Derneği (İZMAD), Eskişehir Mağara Araştırma Derneği (ESMAD) ve Ege Mağara Araştırma ve Koruma Derneği (EGEMAK), Boğaziçi Üni-versitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK), Ege Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (EMAK), Dokuz Eylül Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (DEÜMAK), Akdeniz Üniversitesi Ma-ğara Araştırma Kulübü (AKÜMAK), Ankara Üniversitesi Mağara Araştırma Birimi (ANÜMAB), Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (HÜMAK), İstanbul Teknik Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (İTÜMAK)’ın bir araya gelerek kurdukları Mağa-racılık Federasyonu, ülkemizde mağaracılığın önünü açacak yeni kolaylıklar ve düzenlemelere el atacağına olan inancı daha da arttırarak yeni bir motivasyon sağladı.

23-25 Nisan 2010’da Manisa Spil Dağı’nda yoğun bir katılımla gerçekleştirilen Kuruluş Genel Kurulu hazırlık toplantısı ile yol haritası çizilerek ülkemiz mağaracılığının gelişimi için atılması gereken adımlar planlandı, kurul ve komisyonlar ile ilgili değer-lendirmeler yapılarak kuruluş genel kurulunda görev alacak mağaracıların belirlenmesi için bir takım kararlar alındı.

Spil Dağı’nda doğa ile iç içe geçirdiğimiz toplantı bize gösteriyor ki Ekim ayında yapılacak genel kurulda kuruluş sürecini tamam-layacak olan Federasyon, ülkemiz mağaracılığı ile ilgili önemli bir boşluğu doldurmakla kalmayacak, yavaş ama emin adımlar ile de olsa yol alarak doğa sporlarında yeni ve dinamik bir çatı örgütlülüğün adı olacak ve Türkiyeli mağaracıların Dünya’ya sesini duyuracak...

Mağara Araştırma Derneği'nin elektronik bülteni Mağaracı'nın 34. sayısında yayınlanmıştır. (mayıs 2010) 

10 Ağustos 2009

TÜRKİYE MAĞARALARININ KORUNMASI VE KULLANILMASINDA ULUSLARARASI VE ULUSAL MEVZUATIN YERİ VE UYGULAMADAKİ SORUMLULUK ODAKLARININ ROLLERİ

The Place of the International and National Legislation in Protection and Utilisation of the Caves In TURKEY and The Roles to be Played by the Foci Of Responsibility in the Process of Application

ÖZET

Uluslararası metinler ve ulusal yasalar çerçevesinde şekillenen koruma statüleri ve bu statülerin mağaralar için uygulanabilirliği ve özde Türkiye’de mağaraların korunması ile ilgili çalışmaların ulusal ve uluslararası hukuki dayanaklarının neler olduğu bu anlamda değerlendirilmesi gereken önemli hususlardır. Bu anlamda koruma kapsamında değerlendirilebilen mağaraların salt jeolojik özellikleri ile korunması gereken doğal oluşumlar olarak değil, özellikle içerisinde ve çevresinde barındırdığı yaşam alanları ile de bir bütün olarak değerlendirilmesi ve ekolojik birer değer olarak ele alınması gereklidir. Tüm bu düzenlemelerin uygulanması, daha da önemlisi geliştirilmesi açısından siyasal ve sosyal sorumluluk odakları ile bunların görev ve sorumluluklarına ilişkin sınırların net bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir.

ANAHTAR SÖZCÜKLER: Yasa, Hukuk, Sözleşme, Mağara, Koruma, Ekoloji, Sorumluluk

ABSTRACT: Protection statutes shaped in the frame of the international texts and international legislation and the applicability of these studies for he caves and the interpretation of the international and national legal references of efforts of cave protection in TURKEY should be evaluated, in esence, as important issues. In this context, caves seen in the sphere of protection should not only be seen as natural constructs that should be protected with their mere geological aspects but should be regarded as ecological values, particularly with the habitats they have inside and in the anvirons of them, in their entrirety. For the application of all these regulations, and to furthermore develop them the political and social foci of responsibility and the boundaries of their duties and responsibilities should be defined in a cocrete way.

KEY WORDS: Act, Law, Contract, Cave, Conservation, Ecology, Responsibility

1. GİRİŞ

Doğal sayılan herhangi bir ortamı korumak, somut bir iradenin yanı sıra refleks, sürekli enerji, koordinasyon, çeşitli araçlar ve belirli düzenekleri gerektirir. Korunmasına karar verilen bir ortama; özel, ayrıcalıklı bir yapının ya da statünün kazandırılması ise bugün için bu araçların en yaygın kullanılanıdır. Böylece koruma amacının daha kolay ve kalıcı bir biçimde gerçekleştirilebileceği umulmaktadır. (Kırsal Çevre, 2002)

Mağaraların korunmasında temel araçlar, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile ülkenin kendi ulusal mevzuatı ve uygulama esaslarıdır. Bu sebeple mağara koruma ile ilgili doğrudan veya dolaylı ulusal ve uluslararası yasal düzenlemeleri incelemek gereklidir.

Mağara koruma denilince akla gelen ilk sorumluluk odağı, devletin dışında mağaralar üzerine amatör ve profesyonel çalışmalar yapan kişiler olması gerekir. Ancak bugün için mağarabilimciler ve sportif mağaracılıkla uğraşanların mağara koruma konusunda gerekli refleksleri gösteremediği; konu ile ilgili fikirlerinin pek fazla dikkate alınmadığı bilinmektedir.

1985- 2005 dönemine dönüp bakıldığında mağaraların turizme açılması fikrinin hükümet politikalarının önemli gündem maddelerinden birisi olduğu görülmektedir. Ancak bugüne konu ile ilgili yapılan çalışmaların aceleye getirildiği; plansız, altyapı çalışmaları olmayan sezonluk fikirlerle yola çıkılarak bir süre sonra çıkmaza düşüldüğü, kısa dönemde kar maksimizasyonu arzusunun uzun dönemde doğal mirasların, özellikle önemli tabiat varlıklarından sayılan mağaraların turizme açılmasına ve milyonlarca yıl içerisinde oluşan özelliklerin birkaç yıl içinde yok olmalarına neden olunduğu görülmektedir.

Antalya Milletvekili Faruk BALOĞLU’nun 4 Ağustos 2004 tarihli TBMM’e verdiği soru önergesinde sorulan sorular kadar Kültür ve Turizm Eski Bakanı Erkan MUMCU tarafından 9 Kasım 2004 tarihinde verilen cevaplar da dönemin hükümetinin mağara turizmine bakış açısı hakkında net bilgiler içermektedir. BALOĞLU, Kültür ve Turizm Bakanı’nın yazılı cevabını beklediği yazısında; turizmi çeşitlendirme iddialarını gerçek kılmak için mağara turizmi konusunda Bakanlığın bir çalışmasının olup olmadığı sormakta, Antalya’nın Manavgat İlçesi Gebece Köyü’ndeki Simoluğu Mağarası, Ahmetler Köyü Mağarası, Finike İlçesi’ndeki Suluin Mağarası ile Bakanlığın ilgilenip ilgilenmeyeceği hususunun merak edildiğini bildirmektedir.

Mağaranın turizme kazandırılması ve yöre halkına ekonomik katkıları ile ilgili yorumların da bulunduğu soru metninde turizm çalışmaları için Bakanlıkça çevre düzenlemelerinin yapılıp yapılmayacağı ve Bakanlığın sunacağı katkıların olup olmayacağı dile getirilmektedir. Ne var ki TBMM gündemine taşınan ve konumuzla ilgili tek örnek olan soru ile, doğa koruma düşüncesinin dışarıda bırakılarak konunun ekonomik menfaat yönü ile değerlendirilmiş olması dikkat çekicidir.

Kültür ve Turizm Eski Bakanı Erkan MUMCU tarafından verilen Bakanlık resmi görüşünde ise turizmin çeşitlendirilmesi, ülke geneline ve tüm yıla yaygınlaştırılması politikası çerçevesinde Bakanlığın proje çalışmaları devam eden turizm türleri arasında Mağara Turizmi Projesinin önemine dikkat çekilmekte; mağaralar açısından oldukça zengin bir potansiyele sahip olan ülkemizdeki yüzlerce mağaranın büyük bir çoğunluğunun Akdeniz Bölgesi’nde yer aldığı; bakanlığın bu mağaraların turizm amaçlı değerlendirilerek ülke turizmine katkı sağlaması amacıyla çalışmalarını sürdürdüğü belirtilmektedir. Bu amaçla Bakanlıkça daha önce her il için ayrı olarak hazırlanmış olan “İl Turizm Envanteri ve İl Turizm Master Planları” doğrultusunda ya da illerden gelen taleplere göre önceliği tespit edilen turizm yatırımlarının belirlenerek yatırım programına alındığı, turizm yatırımları açısından önceliği belirlenen mağaraların da bazılarının, Bakanlığın teknik ya da maddi desteği ile turizme açıldığı ve bakanlıkça bu konudaki çalışmaların devam ettiği belirtilmektedir. Ancak her mağaranın turizme açılmasının gerek mağaranın aranılan nitelikte olmayışı, gerekse de bütçe imkânlarının yetersizliği nedeniyle mümkün olamadığı da Bakanlık cevabında ayrıca açıklanmaktadır. (TBMM, 2004) Söz konusu ifadelerin bütünü incelendiğinde mağaraların turizm açısından değerlendirilmesi düşüncesinin sadece ekonomik kaygılar gözetilerek değerlendirildiği, bu sürece konu ile ilgili hükümet dışı grupların katılımının olamayacağı görülmektedir.

Yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan alınan kararlar ve bu kararlar doğrultusunda yapılan düzenlemelerin; mağara ekosistemlerini ve ekolojik dengeyi olumsuz yönde etkilediği, korunması gereken tabiat varlıkları olan mağaralara zarar verdiği unutulmakta, ekonomik yarar uğruna doğal mirasın kaybedilmesine göz yumulmaktadır.

2. KORUMA

Ülkemizdeki önemli doğal alanlar ve kültür ve tabiat varlıkları 18 farklı koruma statüsüyle, bazen tek bir alana birkaç koruma statüsü verilmek suretiyle korunmaktadır. Bu koruma statülerinin bir kısmı ulusal mevzuatımıza göre ilan edilirken, bir kısmı için de uluslararası sözleşmeler dayanak gösterilmektedir. Ancak tüm bu statüleri uygulayabilmek için kısıtlı olanaklar bulunmakta, bu nedenle alanlar etkili bir şekilde korunamamakta ve koruma alanları, esaslı ve ekolojik bir anlayış temeliyle yönetilememektedir. (Doğa Derneği)

Türkiye'deki önemli doğal alanları uluslararası çapta Dünya Kültürel Ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme, Barselona Sözleşmesi ve Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol, Özellikle Sukuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkındaki Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi), Avrupa'nın Yaban Hayatı Ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi ve uyum sürecinde Avrupa Birliği Kuşları Koruma Yönetmeliği (79/409/EEC) Ve Avrupa Birliği Habitatları Ve Türleri Koruma Yönetmeliği (92/43/EEC), Natura 2000 Alanları’na İlişkin Düzenlemelerin yol göstericiliği ile; ulusal çapta ise temelde Anayasa, Çevre Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Kara Avcılığı Kanunu, Orman Kanunu, Su Ürünleri Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili yönetmelik hükümleri, uluslararası sözleşme ve ek metinlere dayanılarak çıkarılan yönetmelikler ile bu düzenlemeler doğrultusunda verilen mahkeme kararları uyarınca korunabilmektedir.

2.1 ULUSLARARASI ÇAPTA KORUMAYA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER

Türkiye, uluslararası işbirliği çerçevesinde çevre ile ilgili uluslararası çalışmalarının bir kısmını sözleşmelere taraf olmak, bir kısmını ise üyesi bulunduğu uluslararası kuruluşların çalışmalarına katılmak suretiyle izlemektedir.

T.C. Anayasası'nın uluslararası antlaşmalarla ilgili 90. maddesi "usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir" ifadesini taşımaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşma ve protokollerin iç hukuk düzeninde sahip oldukları hukuki güç, en az Çevre Kanunu değerinde olup, bu sözleşmeler ulusal mevzuatın önemli birer parçasıdır.

Dünya Kültürel ve Doğal Mirası'nın korunması için 16 Kasım 1972 tarihinde UNESCO tarafından kabul edilen Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme’ye Türkiye 14 Nisan 1982 tarihinde taraf olmuştur. Bu sözleşme kapsamında tanımlanan anıt, yapı toplulukları ve diğer koruma alanları kültürel miras olarak kabul edilmiştir. Bu sayede sözleşme ile korunan alanlar Dünya Kültürel ve Doğal Miras Alanı olarak tanımlanabilmektedir.

Barselona'da 16 Şubat 1976'da kabul edilen Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi çerçevesinde, Akdeniz'deki doğal alanların ve bölgedeki kültürel mirasın yok olmaması için deniz alanlarının ve çevrelerinin özel koruma alanları olarak korunması öngörülmektedir. Bu amaçla, 88/13151 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'yla 7 Ekim 1988 tarihinde Türkiye, Biyolojik Çeşitlilik ve Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol’'ü onaylayarak sözleşme ile ona ek protokolü iç hukuk metni haline getirmiştir.

Bu protokol ile taraflarının uluslararası örgütlerle işbirliği içinde uyulacak ortak ilkeleri ve ihtiyaç duyulursa koruma alanlarının seçimi, kurulması, yönetimi ve bu alanlara ilişkin bilgilerin belirlenmesi konularına ilişkin standartları veya ölçüleri oluşturacakları ve kabul edecekleri hususları düzenlenmektedir. Böylece Türkiye’de söz konusu protokol çerçevesinde belirlenen alanlar özel çevre koruma bölgesi olarak tanımlanmış, Türkiye'de bu statü Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair 383 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yasal dayanağa kavuşmuştur. Protokol kapsamında korunan Özel Çevre Koruma Bölgeleri, tarihi, doğal, kültürel vb. değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerekse dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır.

Türkiye'nin de taraf olduğu Sözleşme ve eki Protokollerinin uygulanması amacıyla 1975 yılından bu yana tüm Akdeniz Ülkeleri ve Avrupa Topluluğu tarafından Akdeniz Eylem Planı (AEP) adı altında ortak çalışmaların sürdürüldüğü de bilinmektedir.

Özellikle Sukuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkındaki Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi) 3895 sayılı Kanun’la onaylanarak, 17 Mayıs 1994 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren bir diğer önemli uluslararası sözleşmedir. Bu sözleşmenin hükümlerine dayanılarak 30 Ocak 2002 tarihinde Ulusal Sulak Alanları Koruma Yönetmeliği (Resmi Gazete Sayı: 24656) yayımlanmıştır. Sözleşme kapsamında değerlendirilen alanlar derecelendirilerek önemli sulak alanlar olarak adlandırılmakta ve koruma statüleri yasal dayanağa kavuşturulmaktadır.

Söz konusu Sözleşme ile Akit Taraflar; sulak alanların temel ekolojik fonksiyonlarının, su rejimlerini düzenlemek ve karakteristik bitki ve hayvan topluluklarının, özellikle su kuşlarının yaşam ortamlarını desteklemek olduğunu göz önüne alarak; sulak alanların ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil ettiğine ve kaybedilmeleri halinde bir daha geri getirilemeyeceğine inanarak; sulak alanların giderek artan şekilde kaybına sebep olacak hareketleri şimdi ve gelecekte durdurmayı isteyerek; su kuşlarının mevsimsel göçleri sırasında sınırlar aşabildiğini ve bu yüzden uluslararası bir kaynak olduğunu tanıyarak; sulak alanların ve onlara bağlı bitki ve hayvan topluluklarının korunmasının, ileri görüşlü ulusal politikalarla, koordineli uluslar arası faaliyetlerin birleştirilmesi yoluyla sağlanacağından emin olarak Sözleşmeye taraf olmuşlardır.

Avrupa Birliği Kuşları Koruma Yönetmeliği (79/409/EEC) ve Avrupa Birliği Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmeliği (92/43/EEC) ile Natura 2000 Alanları, Avrupa Birliği'nin (AB) Kuşları Koruma Yönetmeliği ve AB Habitatları ve Türleri Koruma Yönetmelikleri uyarınca AB'ye üye olan her ülke toprakları üzerindeki hayvanlar, bitkiler ve habitatlar açısından uluslararası öneme sahip alanları koruma altına almakla yükümlüdür. Türkiye, Avrupa Birliği’ne aday ülke statüsünde olmasına rağmen, bütünleşme sürecinde bu yönetmeliklerin ulusal mevzuatımızla uyumlulaştırılması konusunda Birliğe taahhütte bulunmuş ve konuya Ulusal Programında yer vermiştir.

Avrupa Birliği üyesi devletlerin önderliğinde hazırlanan ve AB'ye üye olmak isteyen ve diğer devletlerin de imzasına açılan kısaca Bern Sözleşmesi diye anılan Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi ile de akit taraflar, yabani bitki ve hayvanların ve bunların yaşama ortamlarının korunmasını amaçlamışlardır. Bu çerçevede sözleşme, kesin olarak korunması gereken bitki ve hayvan türlerini, korunan hayvan türlerini, yasaklanan av yöntemleri ile ilgili listeleri içermektedir. Türkiye bu sözleşmeye 9 Ocak 1984 tarihinde 84/7601 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile taraf olmuştur. Akit taraflar sözleşme kapsamında korunacak alanları Zümrüt Ağı Alanları (ASCI - Areas for Special Conservation Interest) ilan ederek koruyabilmektedir. Ülkemizde bu statü için zaman zaman ön çalışmalar yapıldığı bilinmektedir.

2.1.1 AVRUPA'NIN YABAN HAYATI VE YAŞAMA ORTAMLARINI KORUMA SÖZLEŞMESİ (BERN SÖZLEŞMESİ)

Mağaralarda yaşayan canlıların korunmasına yönelik en önemli hukuki metin olan Avrupa'nın Yaban Hayatı Ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi’nin (kısaca Bern Sözleşmesi’nin) giriş bölümünde yabani flora ve faunanın, korunması ve gelecek nesillere aktarılması gerekli, estetik, bilimsel, kültürel, rekreasyonel, ekonomik ve özgün değerde doğal bir miras oluşturduğuna dikkat çekilerek; yabani flora ve faunanın bir çok türlerinin ciddi biçimde tükenmekte olduğu, bazılarının yok olma tehlikesine maruz olduğu; yabani flora ve faunaların doğal yaşama ortamlarının muhafazasının önemli olduğuna temas ederek sözleşmenin amacının yabani flora ve faunayı ve bunların yaşama ortamlarını muhafaza etmek, özellikle birden fazla devletin işbirliğini gerektirenlerin muhafazasını sağlamak ve bu işbirliğini geliştirmek ve nesli tehlikeye düşmüş ve düşebilecek türlere, özellikle göçmen olanlarına özel önem verilmesi konusunda taraf devletlere yükümlülükler yüklediği görülmektedir.

Sözleşme hükümleri gereği taraf devletlerin, ekonomik ve rekreasyonel gereksinmeleri ve yerel olarak risk altında bulunan alt türler, varyeteler veya formların isteklerini dikkate alırken, yabani flora ve faunanın, özellikle ekolojik, bilimsel ve kültürel gereksinmelerini de karşılayacak düzeyde, popülasyonlarının devamı veya bu düzeye ulaştırılması için gerekli önlemleri alacak; yabani flora ve fauna ile doğal yaşama ortamlarının, bilhassa nesli tehlikeye düşmüş ve düşebilecek türlerin, özellikle endemik olanlarının ve tehlikeye düşmüş yaşama ortamlarının, bu Sözleşme hükümlerine uygun olarak muhafazası amacıyla ulusal politikalarını geliştireceği hususu düzenlenmektedir.

Sözleşmenin tarafları, yabani flora ve fauna türlerinin yaşama ortamlarının, özellikle I ve II nolu ek listelerde belirtilenlerin ve yok olma tehlikesi altında bulunan doğal yaşama ortamlarının muhafazasını güvence altına almak üzere, uygun ve gerekli yasal ve idari önlemleri alacağı bildirilmektedir.

Sözleşmenin II no.lu ek listesinde belirtilen yabani fauna türlerinin korunmasında özellikle her türlü kasıtlı yakalama ve alıkoyma, kasıtlı öldürme şekilleri; üreme ve dinlenme yerlerine kasıtlı olarak zarar vermek veya buraları tahrip etmek; yabani faunayı, Sözleşmenin amacına ters düşecek şekilde, özellikle üreme, geliştirme ve kış uykusu dönemlerinde kasıtlı olarak rahatsız etmek; yabani çevreden yumurta toplamak veya kasten tahrip etmek veya boş dahi olsa bu yumurtaları alıkoymak ve bu hükümlerinin etkinliğine katkı sağlayacak hallerde, tahnit edilmiş hayvanlar ve hayvandan elde edilmiş kolayca tanınabilir herhangi bir kısım veya bunun kullanıldığı malzeme dahil, bu hayvanların canlı veya cansız olarak elde bulundurulması ve iç ticareti konusunda yasaklama hükümlerine başvurulacağı belirtilmektedir.

Sözleşmenin amaçları için oluşturulan Daimi Komite’nin ise, aynı zamanda Sözleşme’nin uygulanmasını izlemekle yüküm organ olup taraf ülkelere yol gösterici tavsiyelerde bulunacağına dikkat çekilmektedir.

Türkiye’nin Bern Sözleşmesi’ne imza koyarken (Resmi Gazete ile Neşir ve İlânı: 20.2.1994- Sayı: 1831) aynı zamanda yaban hayatı ve doğal yaşam alanları koruma altına almayı da taahhüt etmiştir.

2.2 ULUSAL ÇAPTA KORUMA’YA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER

Uluslar arası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından korunan alanlar, yönetim ihtiyaçlarına göre kategorilere ayrılmaktadır. Bu kategoriler, ülkeden ülkeye göre değişebilmekte, farklı isimler ile anılabilmektedir. Türkiye’de kanunlar çerçevesinde bu alanlar milli park, tabiat parkı, özel çevre koruma bölgesi, yaban hayatı koruma sahası, doğal sit alanı olarak anılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 63. maddesinde devletin; tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlayacağı ve bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alacağı hüküm altına alınmıştır. 65. madde hükmü ile de sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı düzenlenmiştir.

Çevre Kanunu kapsamında Bakanlar Kurulu’nun, ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı alanları, tabii güzelliklerin ileriki nesillere ulaşmasını emniyet altına almak üzere gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla, "Özel Çevre Koruma Bölgesi" olarak tespit ve ilan etmeye, bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plan ve projelerin hangi Bakanlıkça hazırlanıp yürütüleceğini belirlemeye yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır.

Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar sürecinde uyulacak idari ve teknik usul ve esasları belirleyen Çevre Etkileri Değerlendirme Yönetmeliği’nin (Resmi Gazete ile Neşir ve İlânı: 16.12.2003- Sayı: 25318) V nolu ekinde duyarlı yöreler belirtilmiş, burada da belirli özellikteki mağaraları kapsamına altına alan hükümlere ayrıntılı bir şekilde yer verilmiştir.

Milli Parklar Kanunu kapsamındaki koruma statüleri milli parklar, tabiatı koruma alanları, tabiat anıtları, tabiat parkları olarak belirlenmiştir.

Kara Avcılığı Kanunu kapsamında iki alan koruma statüsü, yani Yaban Hayatı Koruma Sahası ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahası yer almaktadır.

Orman Kanunu kapsamında doğanın yerinde korunmasına katkıda bulunan dört koruma statüsü vardır. Muhafaza Ormanları, Gen Koruma Ormanları, Tohum Meşcereleri, Orman İçi Dinlenme Yerleri.

23 Mart 1971 tarihli 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu uyarınca tanımlanan Su Ürünleri İstihsal Sahaları da alan koruma statüleri arasında sayılabilir.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınmaz mallar kapsamına giren mağaralar, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 73. maddesi uyarınca çıkarılan Tarihi Ve Bedii Değeri Olan Taşınmaz Malların Kiraya Verilmesi Hakkında Yönetmelik (Resmi Gazete ile Neşir ve İlânı: 16 Aralık 1984 - Sayı: 18607) uyarınca Devlet İhale Kanunu usulü dairesinde pazarlık ile ihaleye çıkarılmaktadır. Kiracılar, 2863 sayılı Kanunda öngörülen sorumlulukları, sözleşmedeki şartları yerine getirmek zorundadırlar. Bu zorunluluklara uyulmadığı takdirde 2863 sayılı Kanunun 62. maddesine göre işlem yapılarak kira sözleşmeleri feshedilebilmektedir. Bu esaslar çerçevesinde mağaraların kira usulü dahilinde değerlendirilerek devlete ekonomik getirisinin yanı sıra korunmasının da kiracılarca sağlanması düşünülmektedir.

Bir diğer dolaylı koruma prosedürü ise Türkiye’de ilmi araştırma, inceleme yapmak ve film çekmek isteyen yabancılar veya yabancılar adına müracaat edenler ile yabancı basın yayın mensuplarının durumu ile ilgilidir. Buna göre anılan şahısların tabi olduğu esaslar, 6 Ekim 2003 tarih ve 2003/6270 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanmış ve 10 Kasım 2003 tarih ve 25285 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre Türkiye'de; karada, havada, denizde, akarsu ve göllerde, arkeolojik, tarihi, jeolojik, sosyolojik ve tabiata ait konularda yapılacak tüm araştırma ve incelemeler ile bilimsel amaçlı film ve fotoğraf çekimlerine ilişkin başvurular belirli bir prosedür ile başvurulması şartına bağlanmış ve söz konusu çalışmalardan devletin haberdar olması sağlamıştır.

Mağaraların korunması ile ilgili en önemli ulusal düzenleme ise Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’dur.

2.2.1 KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU

Kanun, sit alanları ile ilgili düzenlemeleri içermektedir. Bilindiği üzere sit alanları, tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari vb. özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış doğal özellikleri ile korunması gereken alanlardır. Sit alanları kentsel sit, arkeolojik sit, tarihi sit ve doğal sit alanları olarak ayrılmıştır. Doğal güzellik ve bilimsel açıdan sıra dışı, evrensel değeri olan alanlar doğal sit alanı olarak belirtilmiştir. Doğal sit alanları üç ayrı derecede (1., 2., 3. derece doğal sit alanları) sınıflandırılır.

2.3 MAĞARALARIN YASALAR ÇERÇEVESİNDE KORUNMASINDA TÜRKİYE’DEKİ SORUMLU ODAKLAR

2.3.1 KORUMA’DA SİYASAL SORUMLULUK ODAKLARI

Ülkemizde mağaraların ve mağara canlılarının korunmasından temelde iki kurum sorumludur. Bunlardan birincisi özellikle Bern Sözleşmesi, Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi çerçevesinde taraf olunan Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol, Ramsar Sözleşmesi ve diğer uluslararası mevzuatı uygulamakla, Sözleşme’nin koruma altına aldığı türlerin sürdürülebilir gelişimini sağlamakla sorumlu olan Çevre ve Orman Bakanlığı ile tabiat varlıkları olarak kabul edilen mağaraların korunmasından sorumlu olan Kültür ve Turizm Bakanlığı’dır.

2.3.1.1 ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun metninin 2. maddesinde,

- hayvanların korunmasına yönelik çalışmaları, ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşların işbirliği ile yapmak, yaptırmak, bu konuda yürütülen faaliyetleri desteklemek, denetlemek ve denetlenmesini sağlamak, (m. 2/ı)

- j çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemek ve denetlemek, (m. 2/j)

- milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları ve orman içi mesire yerleri ile biyolojik çeşitliliğin, av ve yaban hayatı alanlarının tespiti, yönetimi, korunması, geliştirilmesi, işletilmesi ve işlettirilmesini sağlamak (m. 2/v) Bakanlığın görevleri arasında sayılmaktadır.

Aynı Kanunun 13. maddesinde Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü’nün görevleri tanımlanmaktadır. Buna göre Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü,

- uluslararası sözleşme ile koruma altına alınan, canlı türleri (flora, fauna) ile alanların korunması konusunda tedbirler almak, ilgili kuruluşlarla işbirliği yapmak, (m. 13/f)

- hayvanların korunmasına yönelik çalışmaları, ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum örgütleriyle işbirliği içinde yapmak, yaptırmak, bu konuda yürütülen faaliyetleri desteklemek, denetlemek ve denetlenmesini sağlamakla görevlidir. (m. 13/g)

4856 sayılı Kanunun 36. maddesinde çevre ve orman ile ilgili özel ihtisas gerektiren alanlarda yerli ve yabancı bilim, meslek ve mühendislik kuruluşlarıyla uzmanların iştirakini de sağlayacak şekilde araştırma, inceleme, geliştirme, bilimsel ve teknik koordinasyonu sağlama faaliyetlerinde bulunmak üzere Bakan onayı ile geçici özel ihtisas komisyonları, özel bilim ve mühendislik komisyonların kurulabileceği de belirtilmektedir.

Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi çerçevesinde taraf olunan Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol hükümlerini uygulamakla yükümlü siyasal erk Çevre ve Orman Bakanlığı’dır. Bu protokol çerçevesinde belirlenen alanlar özel çevre koruma bölgesi/alanı olarak tanımlanmaktadır. Bu güne kadar hiçbir mağaranın kendi koşulları dolayısıyla Özel Çevre Koruma Alanı olarak ilan edilmediği ancak pek çok mağaranın ilan edilen Özel Çevre Koruma Alanı, Milli Park, Tabiatı Koruma Alanı gibi alanlar içerisinde kaldığından hareketle (Beydağları, Aladağlar, Küre Dağlar vb) etkin şekilde korunabildiği savunulmaktadır. Çevre ve Orman Bakanlığı yetkililerince önümüzdeki dönemlerde mağara ekosistemi olarak başlı başına koruma altına alınacak olan mağaraların da bulunduğu iddiası her platformda dile getirilmektedir.

Ramsar Sözleşmesi kapsamında özellik arz eden bazı karstik yapıların sulak alan olarak değerlendirildiği ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği çerçevesinde ele alındığı görülmektedir. Bu sayede sözleşmenin uygulanmasından sorumlu idare olan Çevre ve Orman Bakanlığı’nın uygun görüşü olmaksızın mağaraların ekolojik işleyişine, peyzaj bütünlüğüne zarar verecek herhangi bir faaliyette bulunulması diğer sözleşme hükümlerinin ihlali yanında karstik özellikleri dolayısıyla Ramsar Sözleşmesi’ne de aykırılık teşkil edebilmektedir.

Mağaraların korunması konusunda AB uyum sürecinde hazırlandığı belirtilen Doğa Koruma Yasası Tasarı Taslağı ile mağaraların karstik özellikleri nedeni ile özel olarak korunması yönünde hükümler getirilmesinin gündemde olduğu bilinmektedir. Ne var ki Doğa Koruma Yasa Tasarısı henüz taslak halinde olup konu ile ilgili kesimlerin tartışma ve katkılarına uzak, kapalı kapılar arkasında hazırlanmaktadır. Bugün için taslak ile ilgili olarak meclis ihtisas komisyonları dahil kimsenin açık bir bilgisinin olmadığı bilinmektedir. Ancak Doğa Koruma Yasası Tasarı Taslağı hazırlanırken AB direktiflerinden (Habitat Direktifi, Kuş Direktifi, Su Çerçeve Direktifi) yoğun bir şekilde yararlanılacağı muhakkaktır. Özellikle AB Su Çerçeve Direktifi ile Yeraltı Su Çerçeve Direktifi kapsamında yeraltı su kütlelerinin korunması, iyileştirilmesi, restarasyonu. yeraltı suyu çekimi ve beslenmesi dengesi, kirliliğini azaltılması, karakterizasyonu ve özellikle izlenmesi gibi konularda mağaralar için özel tedbirlerin alınmasının gerekliliği kaçınılmazdır.

2.3.1.2 KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un amaç maddesi ile Bakanlık kültürel değerleri yaşatmak, geliştirmek, yaymak, tanıtmak, değerlendirmek ve benimsetmek, tarihi ve kültürel varlıkların tahribini ve yok edilmesini önlemek görevi ile donatılmıştır.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu metnine göre tabiat varlıkları, jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerlerdir. Yasanın tanımı doğrultusunda mağaralar kültür ve tabiat varlıkları olarak kabul edildiklerinden, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da koruması altına girerler. Nitekim bu durum Kanunun 6. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “Tarihi mağaralar, kaya sığınakları” ve 3. fıkrasında ve benzeri taşınmazlar; taşınmaz kültür varlığı örneklerindendir ifadeleri ile açıkça belirtilmektedir.

2863 sayılı Kanun’un yedinci maddesinin ilk fıkrasına göre korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır. 3. fıkra metnine göre ise korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunur.

Kanunun 61. maddesi uyarınca Kamu kurum ve kuruluşları ve belediyeler ile gerçek ve tüzel kişiler, Koruma Yüksek Kurulu ve Koruma Bölge Kurulları’nın kararlarına uymak zorundadır. Koruma Yüksek Kurulu’nun ilke kararları Resmi Gazete’de yayımlanır.

8. madde 1. fıkra hükmüne göre tescil edilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanlarının tespiti ve bu alanlar içinde inşaat ve tesisat yapılıp yapılamayacağı konusunda karar alma yetkisi Koruma Kurulları’na ait olduğunu belirtilmekte ve bu kararlara karşı itiraz usulü 8. maddenin atıfıyla 61. maddede açıklığa kavuşturulmaktadır. Buna göre kurullarca alınmış ve alınacak sit alanı, derecelendirilmesi, sit geçiş dönemi, koruma esasları ve kullanma şartları, koruma amaçlı imar planları ve revizyonlarına ilişkin alınan/alınacak kararlarına karşı, planlama yetkisi bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile valilik ve belediyeler altmış gün içerisinde Koruma Yüksek Kuruluna itiraz edebilirler. Bu itirazlar, Koruma Yüksek Kurulunca incelenir ve en geç altı ay içinde karara bağlanır.

Yasanın 9. madde hükmüne göre Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşai ve fiziki müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşai ve fiziki müdahale sayılır.

2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 10. maddesi ile her kimin mülkiyetinde veya idaresinde olursa olsun, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve bunların her türlü denetimini yapmak veya kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler ve valiliklere yaptırmak, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ait olduğunu belirtilmektedir.

Kanuna bağlı yönetmeliklerden Kültür ve Tabiat Varlıklarıyla İlgili Olarak Yapılacak Araştırma, Sondaj ve Kazılar Hakkında Yönetmelik ile 35 ve 49. maddelerin amir hükümlerine dayanarak (Resmi Gazete ile Neşir ve İlânı: 10.08.1984- Sayı: 18485) 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na tabi taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını meydana çıkarmak üzere araştırma, sondaj ve kazı yapılması için izin verilmesine, elde edilecek varlıkların muhafaza şartlarına, eserler üzerinde araştırma yapılmasına, ilgililerin görev, yetki, sorumluluk ve hakları ile giderlerine ait esasları düzenlenmektedir.

Yine Kanun’un 12. maddesine dayanan Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmelik (Resmi Gazete ile Neşir ve İlânı: 13.04.2005- Sayı: 25785) ile de belediyelerin görev alanlarında kalan taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla emlak vergisinin yüzde on (%10) u oranında tarh, tahakkuk ve tahsil edilerek Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Katkı Payının uygulama esaslarını belirlemektedir.

Kültür ve tabiat varlıkları mağaraların korunması ile ilgili en önemli Bakanlık ana hizmet birimi Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nu kapsamında da en etkili kurullar ise Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları’dır.

2863 sayılı Kanun’un 51. ve 52. maddelerine göre yurtiçinde bulunan ve bu Kanun kapsamına giren korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili hizmetlerin bilimsel esaslara göre yürütülmesini sağlamak üzere, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve restorasyonuyla ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek, Koruma kurulları arasında gerekli koordinasyonu sağlamak, uygulamada doğan genel sorunları değerlendirerek görüş vermek suretiyle, Bakanlığa yardımcı olmakla görevli, Bakanlığa bağlı "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu" ile Bakanlıkça belirlenecek bölgelerde "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları" kurulacağı hususu düzenlenmektedir.

Kanunu’nun 57. maddesine göre koruma kurulları, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde olmak kaydıyla,

- bakanlıkça tespit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak. (m. 57/a)

- koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip karar almak, (m. 57/d)

- korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile ilgili uygulamaya yönelik kararlar almakla görevli ve yetkilidir. (m. 57/g)

2.3.2 KORUMA’DA SOSYAL SORUMLULUK ODAKLARI VE YABANCI ÜLKELERDEKİ DURUM

Ülkemizde mağaraların ve mağara canlılarının korunmasında mağara araştırma grupları ve bu gruplarda yer alan/almayan mağarabilimcileri, sosyal odaklar olarak dikkat çekmektedir.

Ülkemiz mağaracılığının alanında en eski özel hukuk tüzel kişisi olan Mağara Araştırma Derneği (1964) yaptığı çalışmalar ve eğitim faaliyetleri ile odak olma yönündeki en etkin çekim merkezi olarak görülmektedir.

Tüzel kişiliği haiz Mağara Araştırma Derneği, Küçük Asya Mağara Araştırma Derneği ve Todosk (Temuçin Aygen Mağara Araştırma Grubu)’nun yanı sıra, Boğaziçi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Ankara Üniversitesi mağara araştırma kulüpleri/birimleri ile Eskişehir Mağara Araştırma Grubu gibi bağımsız grupların oluşturduğu Türkiye Mağaracılar Birliği’nin de sosyal odak olmak konusundaki iddiasını her geçen gün arttırdığı gözlemlenmektedir.

1994 yılında Türkiye Mağaracılar Birliği’nin kurulmasına yönelik önerilerin ilk kez dile getirilmesi ve bu süre içerisinde değişik illerde yapılan toplantılar sonucunda, özellikle mağaracılık ve mağara koruma ile ilgili kesimlerin örgütlenmeye ve tüzel kişilik kazanmaya yönelik çalışmaları, sosyal sorumluluk alanında önemli bir boşluğu dolduracak bir gelişme olmasının yanı sıra ilerisi için umut verici bir gelişme olarak da değerlendirilmektedir.

Doğa koruma ile ilgili yapılan çalışmalarda Türkiye Mağaracılar Birliği ve bileşenlerine mensup kişilerin fikirlerine başvurulmamaktadır. Mağara araştırma gruplarına mensup olan/olmayan mağara bilimciler ile sportif mağaracılık ile ilgilenen grupların fikirlerine başvurulmaması ise konu ile ilgili yapılan çalışmalarda ciddi bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır.

Diğer ülkelerde ise mağaraların korunmasına yönelik olarak yasal düzenlemelerin yanı sıra örgütlü amatör ve profesyonel mağaracı/mağarabilimcilerin görüşleri son derece ciddiye alınmaktadır. Çoğu zaman mağara korumaya ilişkin çalışmalar amatör ya da profesyonel mağara araştırma gruplarınca başlatılabilmekte ve bu grupların önerileri doğrultusunda gerekli düzenlemeler üzerinde yeniden değerlendirilmeler yapılabilmektedir. (Bayarı, 1994)

Nitekim “ABD’nde Ulusal Mağarabilim Topluluğu (National Speleological Society), İngiltere’de İngiliz Doğası (English Nature) gibi kuruluşlar bu ülkelerdeki Mağaraların korunmasına yönelik hareketleri başlatmışlar, gerekli yasal ve idari düzenlemelerin yapılmasında yönetimi yönlendirmiş ve yardımcı olmuşlardır. Mağaraların korunması yasal ve idari düzenlemelerin yapılması ile tamamlanan bir süreç olmayıp; aynı zamanda, sürekli izleme ve denetleme faaliyetlerini de içeren dinamik bir yapıya sahiptir. Çoğunlukla belirli bir mağaranın korunması, korunmanın gerekliliği konusunda her hangi bir kaynaktan gelen taleple başlamakta; söz konusu talep, Üst Kurum tarafından (örneğin İngiltere’de English Nature) değerlendirilmektedir. Yapılan değerlendirmelerde, ilgili mağaranın ne oranda ve nasıl bir koruma altına alınması gerektiğine karar verilmekte ve bir uygulama planı hazırlanmaktadır. Korumaya alınan mağarayı ziyaret etmek isteyenler (mağaracılar ya da turistler) hazırlanan uygulama planında belirtilen kuralları izlemekle yükümlü olmaktadırlar. Öte yandan, aynı zamanda korunmaya alınan mağara, Üst Kurum (ya da görevlendireceği bir mağara araştırma grubunca) belirli aralıklarla yeniden incelenmekte, ilksel olarak belirlenenin ötesinde yeni hasarların oluşup olmadığı araştırılmakta, yapılan değerlendirmelerin sonuçlarına göre yeni önlemler uygulamaya konulmaktadır.” (Bayarı, 1994)

3. TARTIŞMA VE SONUÇ

Yasal düzenlemelerin tek başına soruna çözüm olabilme kabiliyeti yoktur. Önemli olan bu düzenlemelerin geliştirilmesi ve etkin bir biçimde uygulanabilirliğin sağlanması olduğu açıktır. Bu nedenle Türkiye’de mağaraların korunması ile ilgili kesimler yasal mücadele alanında işbirliği ve örgütlülüğünün geliştirilmesi gereklidir.

3.1 YASAL DÜZENLEMELERİN GELİŞTİRİLMESİ

Anayasa’nın 90. maddesine göre usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir ve iç hukukta uygulanması açısından diğer kanunlar ile herhangi bir farklılık arz etmez. Çoğu zaman 3. kuşak insan hakları kapsamında değerlendirilen çevre hakkının, temel hak ve özgürlüklere ilişkin olduğu iddiaları dikkate alınacak olursa 7.5.2004 tarih ve 5170 sayılı Yasanın 7. md ile getirilen değişiklik uyarınca konu ile ilgili uluslararası sözleşmelerin, anayasa hükmü gereği kanunların üzerinde olduğu söylenebilecektir. Bu sebeple Bakanlar Kurulu’nca onaylanarak 20.2.1994 tarih ve 18318 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Bern Sözleşmesi sorumlu idare tarafından bir yasa gibi uygulanmak, hatta düzenlemeleri yapan birimlerce kendiliğinden dikkate alınmak zorundadır.

Dünya Koruma Örgütü (IUCN) tarafından yönetim ihtiyaçlarına göre kategorilere ayrılan alan sayısı, özellik arz eden alanlar dikkate alınarak geliştirilmeli ve iç hukukta karşılığı yaratılarak uygulama esasları ile ilgili çalışmalar yapılmalıdır.

Başta Anayasa olmak üzere, çevre kanunu ve ilgili sair mevzuatta doğa koruma ve mağaraların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmelidir.

Doğa Koruma Yasası bir an önce çıkarılmalı, mağaralara ilişkin düzenlemelerin önleyici ve tazmin edici hükümlerine ilişkin çalışmalarda konu ile ilgili kesimlerle işbirliği yapılmalıdır.

Mağaralar, Tarihi Ve Bedii Değeri Olan Taşınmaz Malların Kiraya Verilmesi Hakkında Yönetmelik kapsamından çıkarılmalı, mağaraların kullanılma esasları doğa koruma merkezli düşünce ile ayrı bir yasal düzenlemeye konu edilmelidir.

4856 sayılı Kanunun 36. maddesinde belirtildiği üzere çevre ve orman ile ilgili özel ihtisas gerektiren alanlarda yerli ve yabancı bilim, meslek ve mühendislik kuruluşlarıyla uzmanların iştirakini de sağlayacak şekilde araştırma, inceleme, geliştirme, bilimsel ve teknik koordinasyonu sağlama faaliyetlerinde bulunmak üzere Bakan onayı ile geçici özel ihtisas komisyonları, özel bilim ve mühendislik komisyonların kurulması için siyasal odaklar üzerinde baskı kurulmalı, çalışmalar sosyal odaklarca sürekli denetime altında tutulmalıdır.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlükleri bir yerin korunmasını planlarken, gerekli durumlarda ilgili konudaki uzman kurum ve enstitülerle de işbirliği içerinde bulunmalıdır. Mağaraların yeraltında bulunmaları ve bu alanda yapılan çalışmaların sınırlı olmasından dolayı, mağaraların koruma statüleri belirlenmesinde; bilimsel araştırmalar yapılması, mağaralar ve mağaralarda yaşayan canlıların araştırılması çalışmaları kapsamında ilgili kesimlerle işbirliği yapılması bir külfet değil zorunluluk olmalıdır.

Türkiye, uluslararası işbirliği çerçevesinde çevre ile ilgili uluslararası çalışmalara çekince koymadan taraf olmalı ve üye bulunduğu uluslararası kuruluşların çalışmalarına katılma şartlarını ve işbirliğini geliştirmelidir.

3.2 SORUMLULUK ANLAYIŞININ İÇSELLEŞTİRİLMESİ

Siyasal sorumluluk odaklarının görevleri her durumda hatırlatılmalı ve yetkilerini kullanmaları yönünde üzerlerindeki baskı canlı tutulmalıdır.

Anılan sebepler ile ilgili tüm kesimler arasında öncelikli olarak,

- Bilgi akışının sağlıklı ve sürekli kılınması yönündeki araçlar etkin bir biçimde kullanılmalıdır.

Bunun için ilgili kesimlerce bilgilenme hakkının ve bilginin toplumsallaşması için kanuni ve anayasal haklar sonuna kadar kullanılmalıdır. (dilekçe hakkı, bilgi edinme hakkı…)

- Sosyal sorumluluğun gerektirdiği siyasal tavır gösterilmelidir.

Tüzel kişilik sahibi olsun olmasın mağaralarla ilgili tüm kesimler örgütlü gücünü daha da yüceltmeli, somut taleplerinin arkasında somut gerekçelerle durmalı, siyasal iradesini yerel, ulusal, uluslararası tüm platformlarda dile getirmelidir.

- Teori ve eylemsel pratikte birlik sağlanmalıdır.

Ülke topraklarında yaşayan ve konu ile ilgili duyarlı her kesim koruma bilinci ile teorik düzeyini yükseltmeli, eylemsel pratik noktaları yaratmada yaratıcı olmalı, ses getirici projeler ve eylemliliklerin örgütleyicisi olarak tüm kesimleri etkilemeli ve çalışmaları ile peşinden sürükleme yönünde çaba sarfetmelidir.

- Koruma öncelikli düşünce çerçevesinde eksik ve hukuka aykırı turizm projelerinin iptali için tüm yasal yollar değerlendirilmelidir.

Her birey, menfaat ihlali iddiasıyla eksik ve hukuka aykırı turizm projelerine ilişkin alınmış olan kararların geri alınması/iptali için idari başvurularda bulunmalı, başvuruların sonucuna göre açılacak idari davalarda menfaat ihlali kriterinin geniş yorumlanması, doğa koruma davalarının birer idari dava formatından çıkarak gerçek anlamda doğa koruma/çevre davası kimliğini kazanması, ayrı bir usul yargılamasının oluşturulması için tüm olanaklar zorlanmalıdır.

- Tüm kesimlerce tam anlamıyla koruma sağlayacak düzenlemeler tavsiye edilmeli, mağara bilimciler/ sportif mağaracılıkla ilgilenenlerce mağaralarda sürekli denetim ve kamunun bilgilendirilmesine çalışılmalıdır.

- Ulusal/ uluslararası medya etkili bir araç olarak kullanılmalıdır.

Bu amaçla medyanın baskı unsuru olarak sistematik bir biçimde kullanılması “koruma” amacının önemli bir parçası olarak benimsenmelidir.

- Uluslararası işbirliği için çağrı yapılmalı, şikayet yollarına başvurulmalıdır.

Mücadele olanakları ve yasal yolların yanı sıra dünyadaki mağarabilimcileri, sportif mağaracılıkla ilgilenen kesimleri, doğa koruma gönüllülerini, ekolojistleri, çevrecileri ve muhalif tabanı harekete geçirmek için ulusal ve uluslararası çağrı yapılması, tüm siyasal ve hukuksal şikâyet mekanizmalarının harekete geçirilmesi için tereddüt edilmemelidir.

- Mağaraları doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren yasal düzenlemelerin hazırlıkları sırasında mağara bilimciler/ sportif mağaracılıkla ilgilenen kesimlerin görüşlerine başvurulmalıdır. Mağara bilimciler/ sportif mağaracılıkla ilgilenen kesimler bu olanakları kendi çalışmaları ile yaratmalıdır.

Sonuç olarak söz konusu anlayış çerçevesinde özellikle Türkiye Mağaracılar Birliği’ni oluşturan her birim ve yurttaşça, müdahale olanaklarını geliştirilmek için çalışılmalı, genelde evrensel doğa haklarını, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, sağlık hakkını, özelde ilgi alanı olan mağaraları, mağara ekosistemlerini ve mağaracılığı korumak için tüm mücadele olanakları değerlendirilmeli, yasama süreçlerine ve idari kararlara müdahil olma, her ne saikle olursa olsun doğal denge ve ekosistem aleyhine gelişmeleri engelleme hakkını kendinde görülmeli; taraf olma bilinci ile insanlık onuru ile bütünleşik ekolojik haklar savunması benliklerde hissedilmeli, bunu toplumsal bir görev anlayışı ile yaşamının her alanında ve her platformunda dile getirmek görev haline getirilmelidir.

EMRE BATURAY ALTINOK, Avukat
MAĞARA ARAŞTIRMA DERNEĞİ

TTKDER Tarafından 24 – 26 HAZİRAN 2005 BEYŞEHİR ve Çamlık Beldesi'nde düzenlenen ULUSAL MAĞARA GÜNLERİ SEMPOZYUMUNDA Sunulmuş, sempozyum kitapçığında yayınlanmıştır.

Ankara 2005

KAYNAKLAR

Aktar, M.; Kara, B., 1990, Türkiye Speleoloji Bibliyografyası: 1nci Speleoloji Sempozyumu Tebliğleri, 11-13 Mayıs 1990, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul

Avrupa Birliği Hukuku - http://europa.eu.int/eur-lex/en/index.html - (20.5.2005)

Bayarı S., 1994, Türkiye’de Mağara Korumacılığı: Mevcut Durum Ve Yapılması Gerekenler, 2. Ulusal Speleoloji Sempozyumu, 5-6 Kasım 1994, Hacettepe Üniversitesi, Ankara

Bayarı S., 2004, Türkiye’deki Mağaralara Yönelik Tehditler ve Koruma Yöntemleri, Mağara Ekosisteminin Türkiye’de Korunması Ve Değerlendirilmesi Sempozyumu Antalya, 6- 7 Aralık 2004, Ankara, 67-73

Bölgesel Çevre Merkezi (REC) - http://www.rec.org.tr - (26.5.2005)

Çevre Ve Orman Bakanlığı - http://www.cevreorman.gov.tr (20.5.2005)

Çevre Ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma Ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü - http://www.milliparklar.gov.tr - (21.5.2005)

Çevre Ve Orman Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığı - http://www.ockkb.gov.tr - (21.5.2005)

Doğa Derneği, Sıfır Yok Oluş Kampanyası, http://www.sifiryokolus.org/?sayfa=6 (21.5.2005)

Genç, B., 1994, Ülkemizde Mağara Araştırması Hakkında Kanun ve Mevzuat: 2nci Speleoloji Sempozyumu, 5-6 Kasım 1994, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.

Resmi Gazete - http://rega.basbakanlik.gov.tr - (20.5.2005)

Kaya S., 2004, Yasal Açıdan Mağaraların Korunması, Mağara Ekosisteminin Türkiye’de Korunması Ve Değerlendirilmesi Sempozyumu, Antalya, 6- 7 Aralık 2004, 115- 120

Kırsal Çevre Ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, 2002, Türkiye’nin Tabiatı Koruma Alanları, 2002, Ankara

Kanadoğlu S., 2003, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Hukuku, 2003, Ankara

Kültür Ve Turizm Bakanlığı - http://www.kulturturizm.gov.tr (20.5.2005)

Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1993, Ülkemiz Mağaraları Hakkında Mevzuat, Uygulamalar ve Öneriler, Yayın No: 1993/7, Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Yazılı ve Sözlü Soru Önergeleri- http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/yazili_soru_sd.onerge_bilgileri?kanunlar_sira_no=28506 - (20.5.2005)

Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN)- http://www.iucn.org - (26.5.2005)

NALLIHAN’DAN AYRILIRKEN AKLIMIZDA KUŞ GRİBİNDEN ÇOK AYI TRİBİ VARDI.

MAĞARA ARAŞTIRMA DERNEĞİ NALLIHAN ETKİNLİĞİ – 08.01.2006

Herşey 25 Aralık 2005 tarihinde MAD’lı Bora ÇORAKBAŞ’ın, bu tarihten yaklaşık 10 gün önce Çayırhan’a düzenlediği eğitim faaliyeti sırasında aldığı istihbaratlar ile başladı. 6 Ocak 2006 tarihinde yeni yılın ilk etkinliği için komşu ilçe Nallıhan’a yeni bir araştırma faaliyeti düzenlenmesi için çağrı yapıldı. Yeni yıl ertesi ve bayram arefesi olması sebebiyle 3 kişi çağrıya cevap verdi. Bora ÇORAKBAŞ ile birlikte E. Baturay ALTINOK, Emrah ÖZTEKİN ve Haziran 2005 Ayvaini Eğitim Faaliyeti’nden sonra bir türlü vakit ayırıp mağaralarla buluşamayan yeni üye adayımız Okay SADAY ile faaliyetin gerçekleşmesi kararlaştırıldı.

Akabinde 5 Ocak akşamı Bora’nın Çiğdem Mahallesi’ndeki evinde buluşulmasına ve 6 Ocak sabahı erkenden (yaklaşık saat 06:00 sularında) yola çıkılmasına karar verildi.

5 Ocak günü Bora ve Baturay saat 18:00 dolaylarında buluşarak dernek evine malzeme hazırlığı yapmak için yola çıktı. Derneğe uğranılarak malzeme sayımı ve hazırlığı yapıldı. Saat 19:00 gibi yolluk ve bir önceki etkinlikte temizlenemez bir biçimde çamura bulandığı için faaliyet alanından geri getirilemeyen, Bora’nın yıllanmış çizmeleri yerine yeni çizme alınması için Praktiker’e gidilmesine karar verildi.

Saat 20:00 dolaylarında Praktiker’e varıldı. Çizmeler alındı ve saat 20:20’ye kadar serbest zaman ilan edildi. Bu esnada kuş gribi ile ilgili Okay’ın işletilmesine karar verilerek koruyucu maske satın alındı ve ekipten Okay’a da alınan maske kutudan ayrılarak elimizde yetersiz sayıda maske olduğu izlenimi yaratılması düşünüldü. Praktiker çıkışı Real’den de yolluk için alışveriş yapılarak eve doğru yola çıkıldı.

Bora’nın Çiğdem Mahallesi’ndeki evine varıldığında saatler 21:00’i geçiyordu.

Bora’nın evine ulaşıldığında güzel manzarası ile birlikte şaraplar açıldı. Harika bir manzara eşliğinde sohbete başlandı. Bir yandan da Okay ve Emrah ile iletişime geçildi. Okay dışarıda arkadaşları ile yemekte idi. Emrah ise ekürisi Hakan’ın evindeki partide Bora ve Baturay’dan haber bekliyordu. Okay telefonda hazırlığını yapmış olduğunu, kalkarken ekibi arayacağını söyledi. Emrah ise ısrarla Bora ve Baturay’ı Hakanlar’ın evine çağırıyordu. Multinet ile alınmış pizza yenilirken haftanın yorgunluğu Bora ve Baturay’ın üzerine iyice çökmüştü fakat şarap ile gevşemiş bu bedenler ani bir gaz hali ile harekete geçti. Toparlanılarak Hakanlar’ın evine doğru yola çıkıldı. Eve vardıklarında herkes eğleniyordu. En son Kartalkaya yılbaşı gecesinde görüşülen arkadaşlar ile burada da şaraplar yudumlanmaya devam edildi.

İlerleyen saatlerde Okay’ın yola çıkmadan önce değil de Çiğdem Mahallesi’ne ulaştığında ekibi araması oldukça talihsiz bir olay olarak kayıtlara girdi. Okay’ da Hakanlar’ın evine çağrıldı.

Okay geldiğinde eğlence had safhadaydı. Evdeki insanlar mutfaktan salona açılan duvarın yıkılarak TV büyüklüğünde açılmış bölümünde skeç oynuyor ekip de çocukluklarındaki belli saatler dışında yayın olmayan TV’nin içerisinde duran dolaplarda aynı oyunu oynadıkları günleri anımsayarak eğleniyordu. O sırada, bu satırları yazanın aklına Warner Bross ya da Paramount logosu önünde kükreyen aslan taklidini dolabın arkasından TV yayını imiş gibi yaptığı günler geldi. Nostaljik olunca şarap çarpar ya kafalar da güzel olmaya başladı.

Okay ortama dakikasında ısınarak ilerleyen saatlerde defilede bile yer aldı. Baturay şaraba devam ederken Bora bir önceki etkinlik gecesi sabaha karşı uyuduğu için mahvolduğunu hatırlatarak “Yavaş yavaş kalkalım,” anlamında Baturay’ı dürtmeye başlamıştı ki Baturay ayıldı.

Okay da telefonuna sürekli mesaj gönderen Dilek’e, etkinliğin uzun bir yürüyüşü olduğunu, kendisine çok geç ulaştığını, dernekten 4 kişilik malzeme alınmış olduğunı ve arabada fazla yer olmadığını Dilek’i kırmadan anlatmaya çalışıyordu. Dilek hayal kırıklığı içerisinde ikna edildikten sonra Emrah’ı sabah evinden almak üzere anlaşılarak 3 kişi ile eve dönüldü.

Eve ulaşıldığında herkes yorgundu ve saat 02:00’ye yaklaşıyordu. Sabah 05:45 gibi uyanılacak ve sandviçler hazırlanarak 06:00’da yola çıkılacaktı.

Ekibin uykuya geçmesi uzun sürmedi.

Sabah 05:45’te uyanarak hazırlığa başlandı. Bu sırada ekiple aynı saatlerde azimle namaza kalkan Müslümanlar bir kez daha takdir ederek arabaya doğru yola çıkıldı.

Gereksiz malzemeler Baturay’ın arabasına yığılarak Okay’ın arabası yolculuk için hazırlandı. 06:15 gibi Emrah donmak üzere iken yoldan alınarak Nallıhan’a doğru yola çıkıldı.

Ekip benzin almak için ilk istasyonda durduğunda Okay, elinde Sabah gazetesi ile geliyordu. Ankara ekinde büyük harfler ile, Beypazarı ve Nallıhan’ın kuş gribi nedeni ile karantina altında olduğu ve ilçelere giriş çıkışın yapılamadığı haberi okundu. Ekip şok oldu ama sürekli gülmeye devam etti, keyifler yerinde idi. Özellikle Bora, yıllardan beri ısrarla savunduğu ölümsüz olduğu iddiasını tekrarlamaya devam ediyordu.

Gerçi Bora etkinlik çağrısında kuş gribini “kuş garibi” olarak esprili bir şekilde dillendirmiş ve program çıkarmıştı. Bora’nın programı “06:00 – Ankara’dan yola çıkış, 07;30 - Nallıhan Kuş Cenneti’nde yaban ördeği ve yumurta ile kahvaltı, 08:00 - Kuş garibi araştırmaları ve gözlemler, 10:00 - Mağaralara doğru yola çıkış…” idi. Bora, “Kuş garibi hastalığı göçmen kuşlar arasında ilk olarak Nallıhan Kuş Cenneti’nde görülmüş ve hemen MAD’ın kuş garibi alt birimine bildirilmiştir. Hastalığa sebep olan virüsün adı HSBC567 olarak tahmin edilmektedir. Belirtileri kuşların önce sağa, sonra sola , sonra tekrar sağa bakarak iç geçirmeleridir. Ayrıca kuşların toplu halde uçtukları rapor edilmiştir. Kuş garibi hastalığı pazar günkü gözlemlerden sonra müstakbel yeni başkan ve kurmayları eşliğinde Gözcü ve Asabi gazetelerine yapılacak bir basın açıklaması ile duyurulacaktır,” ifadeleri ile esprilere devam ediyor ve ekliyordu; “Şaka bir yana insanoğlu dünyaya onca yaptığından sonra hak ettiği belasını bulmaya yaklaşıyor gibi. Tanıştığımız bir biyolog insanoğlunu büyük ihtimalle böyle bir sonun beklediğini söylemişti...”

Gazetedeki ayrıntıları okuyarak kuş garibinden kuş tribine girilerek sohbet eşliğinde Nallıhan’a doğru yola devam edildi.

Nallıhan Kuş Cenneti’nden geçerken arabayı kullanan Okay dahil herkes bu güzel manzaraya kilitlenmişti. Kayaç yapıları ve doğanın muhteşem renkleri sabah ışığı ile bir başka güzel gözüküyordu. “Bize bu kadar yakınken neden biz bu kadar uzak kaldık buralara?” düşüncesi kafalarda, Nallıhan’ın hakkı, Beypazarı ve hiç sevmediğimiz kurusu tarafından yeniliyor gibi geldi. Bunu akıllarının bir köşesine yazan ekibin daha sonra öğrenecekleri, düşüncelerini doğrulayacaktı.

Sabah 08:00 dolaylarında Nallıhan’a yaklaşırken, ekip Belediye Başkanı Safa GÜR’ü telefonla aradı. Başkan, ilçenin girişinde itfaiye merkezinde ekibi beklediğini söylüyordu. İtfaiye merkezine gittiklerinde ilgililer ekibi bekliyordu. Sohbet ederek çaylar yudumlanırken mağaralar ile ilgili bilgi alınmaya da çalışılıyordu. Ayıini olarak adlandırdıkları mağara yatay bir mağara idi ve adı gibi bir dönem ayılara ev sahipliği yapmıştı. Uzun süredir yörede ayı gözükmüyor ama izlerine rastlanıyordu. Kimse de on yıllardır bölgede ayıya rastlamamıştı. Sadece 80 yıl öncesinde aynı mağarada bir ayının bir avcıyı parçaladığı söyleniyordu.

Sarıçalı’daki bir diğer mağaranın girişi ise oldukça yüksekte idi. MAD’lı ekip bunu duyunca dikey bir sistem olmayacağı düşüncesi ile bilgileri almaya devam etti. Alttan mı ulaşmak kolaydı yoksa yukarıdan iple mi inilmeliydi? İtfaiyecilerden biri yukarıdan inişin bu mevsimde mümkün olmadığını, zamanında davarların kışın orada otlar iken kayalardan düşerek, kendi deyimi ile “kartal gibi süzülerek” öldüğünden bahsediyordu. Şivesi o kadar sevimli idi ki ekip itfaiyeciyi dinlerken sürekli gülüyordu.

İlk etapta karasu köyünden Ayıini ve süzülecekleri diğer mağara için Okay’ın aracı ve belediyenin 4X4 Ranger’ı ile yola çıkıldı.

Karacasu köyüne varıldığında adı sonradan öğrenilen İsmail Ağabey ile eşi Gülümse Hanım’ın yöredeki doğa turizmi meraklılarının konaklama ve dinlenme yeri olan evlerine gidildi. Kahvaltılar hazırlanmış ve kuzine üzerinde çay demleniyordu. Gayet aç olan mideler kahvaltı ile bayram etti. Daha önce Altıntaş etkinliği sonrası brusella hastalığı tecrübeleri anımsanarak süt ürünlerini tüketmemeye çalışan Baturay’a inat diğerleri kaymak, peynir ve yağ ile karın doyuruyorlardı. Mağarada olunmadığı ve su sıkıntısı çekilmediği için dizanteri hiç mi hiç akıllara getirilmedi. Müthiş kahvaltı sofrasından mutlaka kalkmak gerekiyordu yoksa akşama kadar kuzinede çaya dalıp mağara unutabilirdi.

Kahvaltının sona ermesi gerektiği hatırlandığında ekip yola çıkmaya hazırdı. Bir odada malzemeler açıldı, kıyafetler giyinildi. O sırada Bora ekibe refakat edeceklere malzemeleri gösteriyordu. Mağara malzemelerini kişisel çantalara pay edilerek Ranger’a yüklendi. Ekip, mağaraya gitmeye hazırdı.

Tüm ekip Ranger’a binerek çamurlu yolların Sarıçalı Dağı manzarasında tırmanmaya başladı. Bora, Emrah, Okay ve Baturay’dan oluşan MAD’lı ekibe Nallıhan’dan Belediye Başkanı Safa GÜR, Mustafa BEKTAŞ, İsmail GÖKTAŞ, İsmail YALIN ve Emin ÇİFTÇİ eşlik ediyordu.

Yarım saatlik tırmanışta, bir önceki gün Beypazarı’nda ortaya çıkan ama basın tarafından Nallıhan’da diye kamuoyuna yansıtılan kuş gribi vakası nedeniyle herkes üzgündü. Üstelik Nallıhan Kuş Cenneti görüntüleri eşliğinde duyurulan, gölün Beypazarı tarafındaki bir köyde yaşanan vaka Nallıhan’ın üzerinde kalmaya mahkum gibiydi çünkü Nallıhan ve kuş denilince akıllarda ilk olarak Nallıhan Kuş Cenneti tabelası beliriyordu.

Ranger ile yolculuk son bulduğunda artık tüm yük ayaklar üzerindeydi. Eşyalar yüklenilerek keskin bir yamaçtan tırmanılmaya başlandı. Erenler Mevkii olarak adlandırılan bölgede görülen asırlık ağaçlar ve tür çeşitliliği ekibi oldukça şaşırttı. Bu sırada Mustafa BEKTAŞ sürekli fotoğraf çekiyordu. Alelacele çıkılan yolculukta unutulan fotoğraf makinesi dolayısıyla yaşanan üzüntü, Mustafa BEKTAŞ tarafından çekilen fotoğraflar ile unutulmaya başlanmıştı.

Yaklaşık 40 dakikalık bir tırmanışla Ayıini Mağarası önüne varıldı. Mağaranın ağzına kadar yer yer sarplaşan tırmanışın yorgunluğu mağaranın girişine ulaşılması ile keyfe dönüştü. Eşyaları yerleştirilip yan kol ekibi Emrah ile ana girişi kontrol edecek olan Bora hazırlıklarını tamamlayarak mağaraya giriş yaptılar. Bora’nın girdiği ana giriş yan kol ile birleşince Emrah geri döndü ve Baturay ile birlikte mağaranın diğer tarafındaki çatlağa göz atmaya karar verdi. Ellerinde fenerler ile çatlağı kontrol ederken Bora mağaranın içerisine iyiden iyiye girmişti. Arkasında da İsmail YALIN vardı. İsmail YALIN yörenin yerlisi olduğundan mağaraya birçok kez girmişti.

Aradan 15 dakika geçmesiyle birlikte büyük bir gürültü ile birlikte bir kükreme ve akabinde kesik kesik böğürtüler duyuldu. Tam da bu sırada İsmail YALIN’ın mağaradan yuvarlanarak düştüğü ve toparlanarak koşmaya çalıştığı ve “AYI, AYI VAR” diye bağırdığı duyuldu. Kampı bir anda panik havası sardı ve tırmanılmış olan sarp kayadan aşağı koşmaya, daha doğrusu bulunulan yerden aşağı resmen atlanmaya başlandı. Bu sırada herkes bulduğu bir yere sığınmaya çalışıyordu. Baturay’ın “Sakin olun, panik yok!” diye bağırmasıyla birlikte herkes bir anda irkildi ve saniyeler ile ifade edilen bir zaman içerisinde uygun bir konum alındı. Bu sırada ayıyı görme sevdası ile dengesiz bir biçimde kayadan atlayan Okay’ı, Baturay’ın sırtından tutarak kayaya çekmesi belki de ciddi bir sakatlanmayı önledi. Kükreyerek mağaradan çıkan ayı, dışarıda gördüğü insanlardan daha da ürkerek kendisini yamaçtan aşağıya bırakarak yuvarlanmaya başladı. Bu esnada herkes arkadan nefes nefese ayıya bakıyordu.

Bu esnada Bora’nın silah nerede seslerini duyarak dışarıya “Başka ayı yok, ben çıkıyorum sakın ateş etmeyin,” diye bağırdığı duyuldu. Her şey saniyeler içinde olmuştu Zaten silah ellenmemişti ama Bora’nın korkusu haklı idi. Gülerek dışarı çıktığında panik hali zaten atlatılmıştı. Neredeyse herkes ilk kez ayı görmüş ama panik hali ile nasıl bir şeye benzediğini kestirememişti. Tek görülen ayının mağaradan kükreyerek çıkışı ve karların üzerinden yuvarlanarak kaçışıydı.

Herkes dışarıda toplandığında içeride yaşananlar teker teker anlatılmaya başlandı.

Anlatılana göre Emrah yan kol girişinde yerde bir sıcaklık hissetmiş ve koku ile birlikte mağarada ayı olduğunu söylemişti. Bu esnada ana giriş ile birleşen yan kol nedeni ile geri dönen Emrah’ın olası bir felaketi bilmeyerek önlediği ortaya çıktı.

Mağara geçişleri o kadar dardı ki, Emrah; Bora ve İsmail YALIN’ın arkasından devam etse, dar koridorda ayı ile yüz yüze gelen Bora ve İsmail YALIN’ın mağaradan çıkması mümkün değildi. Karşılaşma sırasında Bora kendisini bir köşeye atarak ışığını kapatmış, İsmail YALIN da ayının tokatlarına maruz kalarak kendisini dar geçitten aşağıya bırakmıştı. Emrah arkasında olsa aşağıya kayması mümkün olmaz, dar bir koridorda dakikalarca ayının tokadına maruz kalır ve ciddi biçimde yaralanırdı.

Bora, dar geçidin sonlandığı salonun iki girişinden geniş olanı tercih ederek içeri girmişti. Bu esnada uzun uzadıya tavanı ve oluşumları incelemiş, yan geçişlere müsait olup olmadığına bakarken başını diğer yana döndürdüğü an, yaklaşık 5-10 metrekarelik küçük bir salonda ayı ile yüz yüze gelmiş, ayı yüzüne kükrediğinde Bora da ayıya korkuyla bağırmış ve ani bir harekele ışığını kapatarak kendisini bir köşeye atmıştı. Ayı, o sırada Bora’nın geçtiği yerden içeriye bakan İsmail YALIN’ın yüzüne kükremiş ve dar bir geçitte olan İsmail YALIN’ın ensesine iki, kafasına bir kez vurduktan sonra kolları ile yüzünü kapatan İsmail YALIN’ı aşağıya itmişti. Sonradan öğrenildiğine göre ekibin dışarıda duyduğu kükremenin akabinde İsmail YALIN’ın paket şeklinde ayı ile kucaklaşarak mağaradan yuvarlanışı bu hareket sebebi ileymiş.

Bora, ayı dışarıdakileri görünce panikle geri dönecek diye oldukça korkmuştu. Daha sonra da silahla çıkışta ateş edilecek korkusu ile bir süre içeride atladığı yerde yatmış kalmıştı.

İsmail’in anlattığı, Bora’nın da hatırlamadığı bir diğer ihtimal ise, ayının gövdesini taş sanarak geçiş için Bora’nın ayıyı ittiği yönündeydi.

Her ne olursa olsun ayının korkarak sıkıştığı yerde saldırganlaştığı ve zaten dar olan alanda önüne gelene vurduğu anlaşıldı. Olayın ucuz atlatılması ekip için bir şanstı.

Olayın üzerinden bir süre geçince herkesi ”Ya eşi içeride ise?” korkusu sardı. Ama bir yandan da hem bu olayı yaşamış olmak, hem de MAD’lı ekibin harita çizme ısrarı mağaraya tekrar girilmesi yönünde ortak bir karara dönüştü. Gönüllü ekip olarak Okay ile Baturay mağaraya girerek ilerlemeye başladı. Baturay, içten içe müthiş bir korku ile sürekli seslenerek içeriye girdi. Tüm mağarayı kolaçan etmek uzun bir süre aldı. Bunun nedeni mağaranın büyüklüğü değil her yere bakmadan bir santimetre bile ilerleyememiş olmaktı. The Cave ve Descent filmlerinde mağaracılara saldıran yaratıkların olduğu bir yerdelermiş gibi korkuyorlardı. Baturay, mağara çizmelerini giymemiş, trekking botları ile içeri girmiş olduğundan dar geçitlerde oldukça kayıyor ve ışık tuttuğu bölümlere Okay’ın göz atmasını istiyordu. Okay ise olayın şoku ile bu isteği reddediyordu. Yeni başlayan bir mağaracı adayı olarak haklıydı ve belki de ömrü boyunca karşılaşmayacağı bir olaya tanık olmuştu, salona girmeye çekiniyordu.

İçerisini tamamen kontrol ettikten sonra Baturay, ayı ile Bora’nın buluşma odasında ışığını kapatarak Okay’ı dışarıya yolladı ve Emrah’ı harita çizme işini beraber yapmak için çağırdı. Emrah geldi ve haritalama işine başlandı. Bu esnada üşüyen dış ekibin yaktığı ateşin dumanı içeriye doluyordu ve Emrah ile Baturay bir süre sonra nefes alamaz hale geldi. Neyse ki harita ölçümleri bitmişti. Yavaş yavaş dışarıya çıktılar. Dışarı çıkarken yeni bir panik hali yaratmak için içlerinden kükremek gelse de yapmamanın herkes için daha iyi olacağına karar verdiler.

Dışarıda ayı ile ilgili konuşulmaya devam ediliyordu ve aynı olaylar dönüp dolaşıp gün içinde en az yüz kere anlatıldı ama her seferinde herkesçe de dinlenilmeye devam edildi. Hem de ilk defa dinleniyormuşcasına…

Gün boyunca konuşulanlar ise genelde adrenalin patlaması nedeniyle herkesin korku ile karışık büyük bir heyecan yaşamış olması, yörede bahsedilen ama hiç görülemeyen ayının varlığının talihsiz de olsa ispatlanmış olması, ayının kaçarken dengesiz düşüşü nedeniyle yaralanmış olması korkusu ile yaşadığımız endişe ve üzüntü (hayvan ekibe saldırmıştı ama mecbur olduğu için, aslında iyi niyetliydi düşünceleri…), ilk kez ayı görmüş olmanın mutluluğu (ki bu daha çok MAD’lılardan geldi), Emrah’ın ayı fobisinin ayı sevgisine dönüşmesi, Bora’nın artık bunu da yaşadım hayatta daha fazla heyecanlanacağımı sanmıyorum sözleri, Okay’ın “Vay anasına!” nidaları, içeride yaşananlar ile ilgili esprili spekülasyonlar (ayının Bora’nın omzuna dokunduğu), İsmail’in yediği tokatlar, aldığı darbeler ve ayı ile kucaklaşarak aşağıya kayması, herkesin panik halinde yamaçtan atlamış ama sakatlanmamış olması üzerineydi.

Yavaş yavaş toparlanarak diğer mağarayı incelemek için yola çıkıldı. Diğer mağaranın yakınına gelindiğinde kısa bir değerlendirme yapılarak oldukça yüksekte olan giriş için karlı ve kaygan yamaçta riske girmeme kararı verildi. Zaten mağaranın girişinin oldukça yüksekte oluşu her nasılsa ekibe kaya oyuklarını anımsattı ve mağaranın küçük bir salondan ibaret olduğu izlenimi yarattı. Köylülerin anlattığına göre dikey bir mağaraydı ama MAD’lı ekip, dikeyden kasıtlarının mağaraya ulaşım esnasında kat edilen yol olduğunu düşündü. GPS ile koordinat alınarak baharda burasının değerlendirilmesine karar verilerek aşağıya doğru yola çıkıldı.

Ranger’a varıldığında yarım saat geçmişti. Hazırlanarak yola çıkıldı. Karacasu Köyü’ndeki kuzine başına ulaştıklarında yemekler hazırlanmıştı. Gülümse Hanım muhteşem turşuları, soslu pilavı ve yaprak sarması ile servise başladığında ekiphala daha sonra gıyabında adını Nuri koydukları ayı hikayelerini bir kez daha dinliyordu. Üstelik zaman zaman MAD’lı ekip de kendilerini olayları tekrar tekrar anlatırken buluyordu.

Yemek yenildikten sonra Arkutça Köyü muhtarı ile görüşülerek tekrar yola çıkılmasına karar verildi. Ekip, hava kararmadan bahsedilen 2 mağarayı da görmek istiyordu. Köye ulaşıldığında aktör Kurt RUSSEL’ın ikizi olduğu konusunda hemfikir oldukları muhtar da onlara katılarak mağaranın girişine kadar ekibe eşlik etti. Altıntaş yaylasındaki gece yolculuğunu hatırlatan sarp ve çamurlu yolların sonunda aracın daha fazla ilerleyemeyeceği yerde yine eşyalar yüklenilerek tırmanmaya başlanıldı.

Yolculuk sırasında muhtar bu mağarada yıllar önce resimlerin olduğundan bahsetmişti. Ekipte bu değerleri koruma altına aldıracak olmanın heyecanı duyuluyordu. Mağaranın ağzına geldiklerinde taze toprağın dışarıya tahliye edilmiş olduğunu dehşet ile gördüler. Belli ki defineciler burada hummalı bir çalışmaya girişmişlerdi. Mağaranın girişinde tahliye kovaları ve malzemelere rastlandı. Emrah, doğal bir emniyet ile yaklaşık 8-10 m.’lik bir inişten aşağıya inerek göz atmaya karar verdi. Bora hattı kurarken Baturay da muhtar ile birlikte diğer deliği bulmak için tırmanmaya devam etti. Daha sonra Mustafa BEKTAŞ da onlara katıldı. Delik bulunduğunda tahtadan bir merdivenin mağaranın içine döşenmiş olduğu görüldü. Baturay, deliğin girişinde bir süre için mola verirken aşağıya malzeme yollamaları için sesleniyordu. Aşağıdan bir türlü ses alınamıyordu. Baturay, bu kayıp zamanı Kurt RUSSEL’ın kardeşinden yeni istihbaratlar alarak değerlendirmeye karar verdi. Bir iki yeni yer öğrendiğinide hava kararmaya yakındı. Aşağıya inerek diğerlerinden bilgi alınmasınave gerekirse tekrar buraya çıkılmasına karar verildi. Aşağıya indiklerinde Emrah’ın aşağıda lüks, tüp ve kazı malzemeleri ile duvarlarda çökmeyi engelleyecek düzenekler gördüğü öğrenildi. Mağara kazılmıştı ve 20 küsür metre daha ilerliyordu. Emrah ve Bora geceye kalacaklarını, bu işin seyrinin değişerek sportif amacı aştığını, dönmenin daha hayırlı olacağı konusunda, yukarıdaki deliğe de giriş yapılmasında ısrar ederken Baturay’ı ikna ettiler. Tüm malzeme toplanarak tekrar tabana yüklenilerek Ranger’a doğru yola çıkıldı.

Araca binildikten sonra, dönüşte yaylada oturan tek köylü ziyaret edilerek bilgi alındı ve kendisine belediye başkanınca bazı sorular soruldu. Köylünün ya korktuğu ya da olaya göz yumduğu izlenimi ile olayın jandarmaya bildirilmesi ve belediye başkanlığınca olayın takip edilmesine karar verildi.

Nallıhan’a doğru yola çıkınca, telefonun çektiği her yerden MAD’lılar aranmaya başlandı ve ayı hikayesi her seferinde telefonun diğer ucuna aktarıldı.

Nallıhan yakınında akşam yemeği ve rakı eşliğinde haber bültenleri izlenildi. Her Nallıhan sözünde homurtular yükseliyordu. Kriz merkezi toplantısı için belediye başkanı ile buluşmaya gelen jandarma komutanına mağara ile ilgili bilgi verildi. Kendisi daha önce pusu kurulduğu ancak kendilerinden önce haber alan definecilerin bir türlü yakalanamadığından bahsetti. Ortada çıkan bir define de yoktu ama yine de kim olduklarını merak ediyorlardı. Arkutça Köyü’nden veya Nallıhan’dan değildiler ancak dışarıdan gelen bir ekibe göre de kalabalık ve organize bir iş çıkardıkları da yadsınamazdı.

Yemekten sonra yola çıkıldı. Dönüş yolunda Emrah’ın ısrarı ile Emremsultan köyündeki Tapduk Emre Türbesi’ne gidilmesine karar verildi. Diğerleri kapıda beklerken, gece gece türbeye giren Emrah’ın türbe zitareti sonlanıp dönüş yoluna çıkıldığında saat 20:00 civarıydı.

Sohbet ve müzik eşliğinde bir süre ayıyı unutarak kuş gribi ile ilgili konuşuldu. Beypazarı, turizmin önemli bir durağı olduğu için burada yaşanan her türlü tehlikenin, yine burada ekonomik menfaatleri bulunan büyük sermayenin etkisiyle basın organları ile komşu Nallıhan’da yaşanmış gibi gösterilmesi neticesinde Nallıhan’ın mağdur edildiğinin herkes farkında idi. Beypazarı klasik turizm anlayışı ile kendisini tüketmeye başlamıştı. Artık ilgi çeken doğal ve vahşi olanıydı. Nallıhan da bunun için önemli bir merkezdi ve Beypazarı için tehlike arz ediyordu.

Aslında Yalçın Ergündoğan’ın aynı gün (8 Ocak 2006) BİRGÜN gazetesindeki köşesinde yazdıkları Nallıhan’ın ve kuşlarının uğradığı haksızlığı özetliyordu: “Egemen tür olarak, ‘yeryüzü insanlığı’ çaresiz durumda… Çareyi kanatlı hayvanların topluca imhasında görüyor “yüce tür”. Birbirini öldürerek, savaş makinaları ile, tankları, topları tüfekleri ile dünyaya egemen olmuş bu tür, aslında pek de “akıllı” bir tür değil mi yoksa, ne? Üzülünce, kan akıtıyor. Sevinince kan akıtması gerektiğine inanıyor. Topluca kan akıtma günü olarak ilan ettiği zaman dilimlerini “bayram” ilan ediyor. Tüketmek üzere kurguladığı, beynini yıkadığı milyarlarca türdeşine “refah toplumu” diye sunduğu yapıların ürettiği “virüslere”, kuş gribi adını veriyor hemen. Oysa ki; sınırları olmayan, “özgür bir dünya” düşlerimizin kanatlı dostları ne topluca imha edilmeyi, ne de adları bir virüsle anılmayı hak ediyor…”

MAD’a göre de sorun grip değil garip olan kuşlar sorunu. Öyle ki çözüm için canlı canlı yakılmak ve insana boyun eğmek zorundalar. Düşünün ki çözüm olarak gördükleri yasaklamalar ve endüstriyel üretim yakında köy yumurtası hayallerimizin de katili olacak… Ta ki köy yumurtası yeni bir rant yaratana dek… o zaman tüm yasaklamalar kalkacak ve sermaye birikimi bu alanda da ticaret yapacak.

O zamana dek ne köy, ne köylü, ne yumurta, ne ayı Nuri, ne de MAĞARA kalacak…

EMRE BATURAY ALTINOK
MAĞARA ARAŞTIRMA DERNEĞİ
09.01.2006. YILDIZ. ÇANKAYA

ANKARA’DA MAĞARA ADAMLARI VARMIŞ

"Kuşkusuz yazının başlığını görünce ilkel çağlara ilişkin birtakım saptamalar, bu saptamaların irdelenmesi ve toplumsal yaşamımıza yansımaları üzerine bir değerlendirme okuyacağınızı sandınız. Yanıldığınızı söylemeliyim. Kısaca Türkiye’de mağaracılık ve Türkiyeli Mağaracılar ile Mağara Araştırma Derneği’nin kısa geçmişini; bugününü; emeğini, yoğun çalışma azmini ve bilinmeyene yolculuğunu okuyacaksınız.

Hıncal Uluç, Enis Batur’un çok sevdiğim bir alıntısı ile süslediği bir yazısında mağaraları mı, bir insanı mı anlatmaktadır? Birlikte görelim: "Mağaraya girdiğinizde her yer karanlık; gözleriniz dışarıda olduğu için bakamaz, göremezsiniz; bakılabilse, zamanla görülebilirdi belki, göz karanlığa alışır, vakit geçtikçe onun ışığını okumayı öğrenir; mağaranın ıslak iç duvarları dışarıdan sızan en ufak ışık kırıntısını bir ayna gibi çoğaltıp çarparak yayabilir ayrıca; girildikçe açılır mağara, derinliğine, dipsizliğine doğru çekilir, çeker; herşey bir başka şeye benzetilebildiğine göre, evrene, evren boşluğuna, kara deliğin merkezindeki girdaba benzetilebilir bu titrek, hareketli, sıcak uzam...”

Bilinmeyen imgesi; edebiyatın gözdesi. Hal böyle olunca da mağaralar edebiyatın en önemli öznesi. Patrick Süskind, Koku adlı romanında Jean Baptiste Grenouille karakterinin kaçışını mağaralar ile ilişkilendirir. Süskind, Grenouille için bir ev inşa eder zihinlerde. Ev, doğa ile bütünleşmiş bir mağarayı tasvir eder. “Fransa’nın en kimsesiz dağının başında, suyun olduğu yere yakın, bir sürü kıvrımlar yaparak dağın içlerine uzanan, otuz metre kadar içeride çöküntüyle biten bir mağara keşfetti.Tünelin sonunda, gün ortasında bile göz gözü göremez bir gece karanlığı egemendi. Bir de mezar sessizliği; havada nemli, tuzlu bir serinlik vardı. Jean Baptiste Grenouille evini bulmuştu.”

Ahmet Altan, zihnimizde istemesek de 12 Eylül’ü çağrıştıran Sudaki İz adlı romanında roman karakterleri için mağarayı bir aşk yuvasına dönüştürür. “Gölün öte yakasında kayalıklar vardı. Delik deşik ve pürtüklüydüler. Hiç konuşmadan kayalıkların arasından kıvrılarak geçen kumlu patikadan yürüdüler. İki yanlarında yaşlı kayalar yükseliyordu. Biraz ileride bir kayalığa oyulmuş basamaklarla karşılaştılar. Basamakları çıktılar. Bir mağara gördüler.”

Albert Camus ise Düşüş adlı romanında mağaralara ve özellikle mağaracılara karşı bir yaklaşım sergiler, roman karakteri Jean Baptiste Clamence’in ağzından. Clamence; yük ambarları, gemi ambarları, mahzenler, mağaralar, çukurların tüylerini ürperttiğinden bahseder. Dahası, gazetelerin ilk sayfasını kaplamak küstahlığını gösteren ve başarıları ile kendisini iğrendiren mağara bilginlerine ayrı bir kin duyduğunu söyler ve ekler. “Kayalık bir dar geçitte (bu bilinçsizlerin dediği gibi bir sifonda) başları sıkışıp kalmak pahasına yerin sekiz yüz metre altına ulaşmak sapık ya da beyni sarsılmış kişilerin marifeti gibi görünüyordu bana.” Yargıç Clemence’e göre mağaracılık topluma karşı yaşama sorumluluğunu taşımak zorunda olan bir bireyin işlediği önemli bir suçtur ve mağaracılar bu toplumun suçlularıdır…

Tüm bunlara rağmen Konfüçyüs bizleri anlar: "Neşeli insanlar su kenarına gitsinler, eğlenmek isteyen insanlar dağlara çıksınlar, erdemli olmak isteyenler ise mağaralara gitsinler."

Mağara Dediğin Bir Doğal Boşluk…

Mağara, en kısa tanımıyla kayaç içerisinde insan girişine olanak verecek ölçüde gelişmiş, doğal boşluk olarak tanımlanabilir. Mağaralar daha çok karbonatlı kayaçlar içerisinde oluşmaktadırlar. Şöyle ki; kireçtaşı, kalsiyum karbonattan oluşmuştur (CaCO3). Yeryüzüne düşen yağmur suları atmosferden ve sızma sırasında organik toprak katmanlarından geçerken karbondioksit gazı (CO2) ile birleşirler ve karbonik asit (H2CO3) oluşur. Oluşan karbonik asit kireçtaşını çözer ve çatlaklar boyunca, çözünme sonucu oluşan karst kanallarında, lokal bir akım sistemi gelişir. Su, karbondioksit ve kalkerin döngüsel karakterdeki reaksiyonları da bu kanalların zamanla genişleyerek bir mağara boyutu kazanmasını sağlar.

Ülkemizde varolan mağaraların çoğu çözünme mağaralarıdır. Bu tür mağaralar kireçtaşı birimlerinin çatlak ya da tabaka düzlemleri boyunca, yeraltı suyunun çözücü etkisiyle oluşurlar. Mağara gelişimi açısından önemli iki çözünür kayaç vardır. Bunlar kalsit ve dolomitik özellikteki kireçtaşlarıdır ve kimyasal bileşimleri nedeniyle karbonatlı kayaçlar olarak adlandırılırlar. Deniz mağaraları ise daha çok dalgıçların ilgisini çeken, deniz kıyısı boyunca uzanan kayaçlarda dalgaların aşındırıcı etkisi ile oluşan mağaralardır. Biz ise tutkumuz gereği daha çok kara mağaraları ile ilgileniyoruz…

Mağaraların, kayaç içerisinde insan girişine olanak verecek ölçüde gelişmiş, doğal boşluklar ise mağara habitatının gerek sportif gerekse bilimsel olarak birilerinin dikkatini çekmesinden daha doğal ne olabilir? Edouard Alfred Martel, “Her kilometrekaresinin haritası çıkarılmış bir gezegende kaşiflerin keşfedebileceği bir şey artık kalmadı. Ama yerin altında?..." cümleleri ile aylak zihinlerimizi bulandırırken zihnimizde uçuşan sorularımıza beklediğimiz cevap bizden biri, bence Türkiye’nin en önemli mağaracılarından MAD’lı Tulga Şener’in bir sohbetinden gelir ve biz Türkiyeli Mağaracılar’ın heyecanını kamçılar. “Bir an için, yerin metrelerce altında bulunduğunuzu düşünün; üstelik oraya ulaşmak için sayısız iniş ve tırmanış yaptığınızı... Biliyorsunuz ki sizden önce kimse oraya ayak basmadı..!”

Mağaracı, Bir Deli Oğlan…

Bayan mağaracılar alınmasın zira şarkı karakteri Osman. Bir deli oğlan. Henüz 18’inde… Neyse; Barış Manço’nun Osman’ı, aşkı uğruna savaş vere dursun biz konumuz olan mağaracılara dönelim. Mağaracılar her an 2 günlük bir mağara gezisi düşlerler, senelik izinlerinin tamamını eşleriyle birlikte kamplarda geçirir, 6 aylık çocuklarına diktikleri özel kamp malzemeleri ile defile edasıyla ortaya salarlar. Akşam sohbetlerinde içtikleri çay, yerin 500m altında içtikleri termos çayını anımsatır, her sohbette en az 50 kez mağaralı cümle kurarlar, doğacak çocuklarına teknik malzeme isimleri koyup koymamak konusunda kafaları karışır. Adı, kız olursa Anna Karabina, erkek olursa James Bolt mu olsa diye düşünürler . Yine de doğadan ve insandan uzaklaşmaz zihinleri. Demir’dir biri, güçlü kuvvetli olacaktır; Barkın’dır diğeri, babası gibi gezgin ruhuna tariftir adı. İcat ettikleri kalabalık, senkronik mağara dansları ve çıkardıkları sesler ile her eğlencede ilgi toplamayı başarır mağaracılar. O kadar ün yaparlar ki kamber olarak anılırlar hep birlikte, Japon turistler dönerin yanında artık mağaracılarla da fotoğraf çektirmek isteyecekleri günleri tahminde iddialaşırlar…

Kamplar bir eğlence alanıdır mağaracılar için. Yeşil çayırlarda doğal erikleri midelere indirirken gelincikler arasında koşarlar. Gece mağaraya girer, sabah kahvaltısına tüm o yorgunluğun yanında uykuyu değil köy peynirini tercih ederler kahvaltılarında. Çayları hazır, ekmekleri dilimlidir. Kolektif bir sporu, kolektif bir yaşama dönüştürürler.

Uluslararası literatürde bilimsel ve sportif amaçlarla mağara araştırmaları yapanlara genellikle speleolojist adı verilir fakat bilimsel amaç dışında mağaracılık yapan birçok araştırmacısı kendisini Caver (Mağaracı) sözünü tercih eder. Speleoloji ise mağara biliminin adıdır.

Trevenian, Şibumi adlı eserinde mağaracılar için şu değerlendirmeyi yapar. “…Mağaracı acaba dağcıdan daha mı çılgındır? Evet, öyledir. Neden mi? Çünkü mağaracı daha tehlikeli titreşimler içindedir. Dağcının tek derdi kendi vücudundan ve gücünden doğar. Olsa olsa vücudu yorulur ve gücü tükenir. Oysa mağaracının karşısına sinir erozyonları ve ilkel korkular da çıkmaktadır. İnsanoğlunun içinde uyuyan ilkel hayanın bazı mantık dışı, akıl dışı korkuları vardır. Karanlıktan korkar. Yeraltında olmaktan korkar, çünkü orayı her zaman kötü güçlerin yuvası olarak bellemiştir. Yalnız olmaktan korkar. Tuzağa sıkışmaktan korkar. Sudan bile korkar. Dünyaya oradan geldiği, sudan çıkarak insanlaştığı halde. Kabusu andıran en büyük korkuları ise, bir, karanlığın içine düşmek, iki dehlizlerde yolunu bulamadan dolaşıp durmaktır. Ve mağaracı dediğin adam, çılgının, kaçığın biri olduğu için bütün bu kabuslarla yüz yüze gelmeyi kendi serbest seçimiyle istemektedir. İşte bu yüzden o, dağcıdan daha delidir.…”

Mağaracılık, Ne Ola Ki?

Bilimsel ve çağdaş mağaracılığın başlangıcı Fransızlar’a atfedilir. Edouard- Alfred Martel, bugün sayıları yüz binleri bulan mağara tutkunlarının babasıdır. Petzl ise her mağaracının güvendiği malzemenin adıdır. Petzl öldüğünde, yüzünü görmedikleri bu adam için yas bile tutmuşlardır.

Martel, her mağaracı için önemlidir. Martel'in çalışmaları çağdaş mağaracılığın eksenini oluşturmaktaysa da, mağaracılar ondan yüzyıl kadar önce o dönem için rekor sayılabilecek derinliklere inen birçok kaşifi de anmadan geçemezler. Mağarabilim için de önemlidir Martel. Araştırmaları sırasında ip merdiven, manyetolu telefon ve katlanan sandal gibi birçok malzemeyi de kullanmış, yenilikleri ile öncü olmuştur. Boşluklar ve Bilinmeyen Fransa adlı hikaye benzeri raporları da mağaracılığın popüler hale gelmesine önemli katkıları olan bir şahsiyettir. Fotoğrafı bulunsa cüzdanlarda taşınır…

Mağaracılık yatay ve dikey mağaracılık olmak üzere iki çeşit mağarada yapılır. Yatay mağaralara girebilmek için aydınlatma araçlarını kullanmayı bilmek yeterlidir. Mağarada yaygın olarak kullanılan aydınlatma sistemi "karpit lambası"dır. Karpit lambası, karpit taşı ile bunun üzerine kontrol edilebilen bir miktarda damlatılan suyun tepkimeye girmesi sonucu açığa çıkan asetilen gazının yakılmasıyla çalışır. Gazın alevi oldukça geniş bir alanı aydınlatır. Yaygın olarak kullanılan lambaların hazneleri için bir dolumluk karpit ortalama 8 saat boyunca ışık verir. Dikey mağaralara girebilmek için ise SRT (Single Rope Techniques- Tek İp Tekniği) adı verilen ve ipin üzerinde inip çıkabilmenizi sağlayan tekniği öğrenmek gereklidir.

Türkiye’de Mağaracılık ve Halk Ağzında Mağara Adamları Derneği

Ülkemiz, mağara ve yeraltı dereleri açısından dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olmasına rağmen yurt dışında 1800'lü yıllarda başlayan mağaracılık ve mağarabilimle ancak 1900'lü yılların ilk çeyreğinde tanışmıştır. (Türkiye'de 40.000 kadar mağara olduğu tahmin ediliyor.)

Türkiye'de ilk mağara araştırması 1927 yılında, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Profesörü Raymond Hovasse tarafından İstanbul - Yarımburgaz Mağarası'nda mağara hayvanları üzerinde yapılan incelemedir. İkinci araştırma ise Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Profesörü Cemal Alagöz'ün 1944 yılında Coğrafya Kurumu Bülteni'nde ve ayrı baskı halinde çıkan Türkiye'de Karst Olayları adlı incelemedir.

Bundan sonra, İsveçli K. Lindberg'in 1949 ve 1950 yıllarında Anadolu'da mağaralarda yaşayan hayvanlar üzerinde yaptığı ve sonradan bunları 1952 - 1954 yıllarında Fransa'da Ulusal Speleoloji Komitesi’yle, Bilimsel Araştırmalar Merkezi'nin ortak yayın organı olan Annales de Speleologie'de Fransızca olarak yayınladığı Birkaç Türk Mağarası Üzerine Notlar başlığıyla çıkan yazıları gelir. 1955 yılında ise Temuçin Aygen ve arkadaşlarının Konya Ermenek Maraspoli Mağarası'nda yapmış olduğu araştırma ilk ekip çalışması olmuştur.

1955 - 1964 yılları arasında özellikle Temuçin Aygen'in çabalarıyla Türkiye'de çok sayıda mağara araştırılmıştır. 1964 yılında Ankara'da Mağara Araştırma Cemiyeti'nin (Bugünkü Mağara Araştırma Derneği - MAD) kurulmasıyla mağaracılık çalışmaları hız kazanmıştır. Bir dönem Türkiye Mağara Araştırma, Tanıtma ve Turizm Derneği adını alan Cemiyet, kurulduğu yıl içerisinde bir gezi ve İstanbul'da uluslararası bir konferans düzenlemiştir.

Dernek 1980'li yıllara gelinceye kadar özellikle yabancı mağaracılarla ortaklaşa çok sayıda etkinlik düzenlemiş ve ülkemizin hemen hemen her bölgesinde birçok mağara araştırılmıştır. 1973 yılında, ülkemizin mağaracılıkla ile ilgili ilk üniversite kulübü olan Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK) kurulmuştur. Yine 1978 yılında Dr. Jeomorfolog Nuri Güldalı tarafından MTA'ya bağlı bir birim kurularak mağaracılıkla ile ilgili ilk resmi çalışmalar başlamıştır.

1980 darbesi ile örgütlü her kesim gibi paşa tokadı yiyen MAD, ilerleyen yıllarda içinde mağaracılık aşkı sönmeyenlerce tekrar kurulmuş ve 80’li yılların sonlarına doğru Ankara'da çok sayıda üniversite kulübünün kurulmasına öncülük etmiş ve mağaracılık çalışmalarına hız kazandırmıştır. Bugün, sayıları 50’ye yakın MAD üyesi Türkiye Mağaraları’nı araştırmak, haritalamak ve uluslararası literatüre kazandırmak için yaz kış demeden, hafta sonları dahil 10’ar saatlik yolculuklara göğüs gererek Türkiye’yi karış karış dolaşmaktadırlar.

Hattı Bağlarken…

Yazımızı sonlardırmadan önce Trevenian’dan bir alıntıyı kendimize uyarlayalım. Bu tür tehlikeleri çok seviyoruz. İçimizde yatan en ilkel ve hayvansal korkulara karşı zihinsel kontrolümüzü ve fiziksel yeteneğimizi kullanmak harika bir duygu. Düşme korkusuna, boğulma korkusuna, soğuk ve yalnızlığa, orada ebediyen kaybolma tehlikesine ve başının üzerinde bekleyen tonlarca kayanın bilincine karşı en büyük yardımcımız mantık ve zekice planlama. En büyük düşmanımız ise hayal gücü ve panik. Bizim için korkak olmak kolay, cesur olmak güçtür. Çünkü yalnız çalışırız. Kimse görmeden, kimse eleştirmeden ve kimse alkışlamadan... Bundan başka, düşmanlarımızın çoğunun kendi içimizde olduğunu bilmek ve kazandığımız zaferlerin gizli olduğunu hissetmek bizim için apayrı bir zevk…

Anamur Peynirlikönü EGMA Düdeni’nde birkaç sene önce Türkiyeli Mağaracılar, iklim değişikliğinin müsebbihi devletlerin gazabına uğradı. O mevsim, ağustos sıcağında 25 senedir ilk kez dolu yağarken birçok talihsizlik yaşanmış ve dünya derinlik raporunu kıracak ekip, faaliyeti sonlandırmak zorunda kalmıştı. Siz bu yazıyı okurken, BÜMAK ekibi -1377 m’de kalan mağarayı sonlandırmak için ter döküyor. Umarım dünya literatürüne kazandıracakları mağaradan müjdelerini ulaştırırlar. Diğeri de MAD’ın 30 Temmuz’da Toroslarda Geyik dağı’na yapacağı 6 mağaranın haritalanması faaliyeti. 10 gün doğa ile bütünleşik, ekolojik ve adrenalin dolu bir süre. Olur olmaz saatlerde mağaralarda çalışırken, kalplerimiz ve özlemlerimizi bir kenara bırakıp kendi iç yolculuğumuza çıkacağız. Bize katılmak ister misiniz? (*)

EMRE BATURAY ALTINOK
MAĞARA ARAŞTIRMA DERNEĞİ

* BÜMAK ekibi -1377 m’de kalan mağarayı 2004’te 1439’a taşıdı ve mağarayı dünya literatüründe 6. derin sistem olarak mağaracılık tarihinin altın sayfalarına kazıdı. Ellerine sağlık… (3.3.2006)

Kısaltışmış hali 23.07.2004 tarihli Birgün gazetesinde yayınlanmıştır.

TÜRKİYE TURİZM STRATEJİSİ (2023) VE TURİZM STRATEJİSİ EYLEM PLANI’NIN (2007-2013) MAĞARALARIN KORUNMASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

TÜRKİYE TURİZM STRATEJİSİ (2023) VE TURİZM STRATEJİSİ EYLEM PLANI’NIN (2007-2013) MAĞARALARIN KORUNMASI, MAĞARA TURİZMİ, MAĞARACILIK ve MAĞARACILAR AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

ÖZET

2023`te 63 milyon turist, 86 milyar dolar turizm geliri ve dünyanın beşinci büyük turizm ülkesi olmayı hedefleyen Türkiye’nin yapacağı yatırımların planlanmasına yönelik alarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca hazırlanan ve Yüksek Planlama Kurulu’nca 28.2.2007 tarih ve 07/4 sayılı karar ile kabul edilen “Türkiye Turizm Stratejisi (2023) ve Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı (2007-2013)” 2 Mart 2007 tarihinde 26450 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca Türkiye Turizm Stratejisi (2023) ve Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı’nda (2007-2013) doğal, kültürel, tarihi ve coğrafi değerlerin koruma-kullanma dengesi içinde kullanılması ve turizm alternatiflerinin geliştirilerek ülkenin turizmden alacağı payın arttırılmasına yönelik hedefler belirlenmiş ve bu hedeflere yönelik planlar hazırlanmaya başlanmıştır.

2007-2023 yılları arasını hedefleyen 16 yıl içerisinde Türkiye`nin dört mevsim turizmi için mağaracılık, yamaç paraşütü, rafting, bungee jumping…vb doğa sporlarına yönelik hedefler de söz konusu plan içerisinde yer almaktadır.

Planlama, Yatırım, Örgütlenme, İç Turizm, Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge), Hizmet, Ulaşım ve Altyapının Güçlendirilmesi, Tanıtım ve Pazarlama, Eğitim, Kentsel Ölçekte Markalaşma, Turizmin Çeşitlendirilmesi, Mevcut Turizm Alanlarının Rehabilitasyonu ve Varış Noktalarının Geliştirilmesi konularında 9. Kalkınma Planı (2007 – 2013) doğrultusunda uzun erimli stratejiler geliştiren Türkiye Turizm Stratejisi (2023) ve Turizm Stratejisi Eylem Planı (2007-2013); ülkenin Turizm Sektörü Ana Planı olarak kabul edilmiştir.

Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı ise, Türkiye Turizm Stratejisi’nin ülke turizminin önündeki kısa, orta ve uzun vadede öncelikli olarak ele alacağı sorun alanları ve bu sorunları çözmekle sorumlu kuruluşlar ve bu kuruluşların rolleri ile ilgili planlamaları içermektedir.

Türkiye Turizm Stratejisi’nin öngördüğü gelişmelere paralel olarak eylem planında 9 kültür ve turizm gelişim bölgesi, 7 turizm gelişim koridoru, 10 turizm kenti, 11 kruvaziyer liman, 9 yat limanı, 27 Balıkçı Barınağı + Yat Limanı ile 1 yeni havaalanı, yeni demiryolu ve karayolu hattına yer verilmekte; plan kapsamında sorumlu kuruluşlar, diğer kuruluşların rolleri ve sürece ilişkin ayrıntılar planlanmaktadır.

Söz konusu çalışmamız kapsamında "Türkiye Turizm Stratejisi (2023) ve Turizm Stratejisi Eylem Planı (2007-2013)" irdelenerek; üretim, yönetim ve uygulama süreçlerinde yer alacak yeni sektör uygulamalarının ülkemiz mağaralarına, mağara turizmine ve mağaracılık sporuna olası etkileri değerlendirilmeye çalışılacaktır. Turizm Stratejisi ve Eylem Planı'nın mağaraların korunması ve mağaracılara etkileri özelinde doğurabileceği sonuçlara genel olarak değinilecek, mağaracılık sporu ile uğraşan ve çalışma alanı mağaralar olan örgütlü kesimlerin bu süreçteki rolleri incelenerek ilgili kesimlere tavsiyeler önerilecektir.

ANAHTAR SÖZCÜKLER:

Türkiye Turizm Stratejisi, Turizm Stratejisi Eylem Planı, Mağara, Mağaracı, Mağaracılık, Yasa, Hukuk, Sözleşme, Koruma, Ekoloji, Sorumluluk

ABSTRACT

AN ASSESSMENT OF THE TURKISH TOURISM STRATEGY (2023) AND TOURISM STRATEGY ACTION PLAN (2007-2013) WITH RESPECT TO CONSERVATION OF CAVES, CAVE TOURISM, CAVING AND CAVERS

The Turkish Tourism Strategy (2023) and the Tourism Strategy Action Plan (2007-2013), having prepared by the Ministry of Culture and Tourism to fulfill the goal of 63 million tourists and 86 billion USD tourism income in 2023 and approved by the Supreme Council of Planning, has entered into force after it appeared in the Official Gazette number 26450 on 2 March 2007.

The Ministry of Culture and Tourism has put the goals for benefiting from natural, cultural, historic and geographic assets watching the balance of protection/exploitation and increasing the share of the country from tourism by developing tourism alternatives and plans to reach these goals in the framework of the Strategy and the Action Plan.

Goals for caving, paragliding, rafting, bungee jumping and similar sportive activities are also included in the plan for 16 years between 2007-2023 for the sake of “four-season tourism”.

The Turkish Tourism Strategy and Tourism Strategy Action Plan, that contains long term strategies in accordance with the 9th Development Plan (2007-2013) in planning, investment, organization, domestic tourism, R&D, services, strengthening of transportation and infrastructure, advertisement and marketing, education, regional trade marks, diversification of tourism, rehabilitation of current tourism areas, and development of destinations, are accepted as the Tourism Sector Main Plan of the country.

On the other hand, the Tourism Strategy Action Plan contains short, medium and long term issues to be handled for tourism, responsible bodies to solve these issues, and plans for the roles of these bodies.

In parallel to the developments foreseen by the Turkish Tourism Strategy, 9 culture and development areas, 7 tourism development corridors, 10 touristic cities, 11 cruise harbors, 9 marine, 27 fishermen harbor+marine, one new airport, new railroads and roads are stated in the Action Plan and responsible agencies, the roles of other bodies and details of the process are planned.

In the study under question “The Turkish Tourism Strategy (2023) and Tourism Strategy Action Plan (2007-2013)" will be considered and the impact of new sectorel applications that will be placed into production, administration processes on caves, cave tourism and caving sport will be assessed. The results of The Tourism Strategy and The Action Plan on protection of caves and on cavers will be reviewed and the roles of cave sport organizations or related social partners will be investigated and recommendations are made.

KEY WORDS

The Turkish Tourism Strategy, Tourism Strategy Action Plan, Cave, Caver, Caving, Act, Law, Contract, Cave, Conservation, Ecology, Responsibility

1. GİRİŞ

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca hazırlanan ve Yüksek Planlama Kurulu’nca 28.2.2007 tarihinde kabul edilen 2023 Türkiye Turizm Stratejisi ve 2007–2013 senelerini kapsayan Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı’nın kabul edilerek yürürlüğe girmesi ile birlikte mağaralarının korunması ve etkinlik alanı mağaralar olan mağaracıların söz konusu alanlarda icra ettikleri sportif etkinlikleri için yeni bir dönem başlamıştır.

Şöyle ki, Bakanlıkça Türkiye Turizm Stratejisi ve Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı ile doğal, kültürel, tarihi ve coğrafi değerlerin koruma-kullanma dengesi içinde kullanılması ve turizm alternatiflerinin geliştirilmesine yönelik hedeflerin belirlenmiş olması ve bu hedeflere yönelik planların hazırlanmaya başlanılması ile, mağaralar üzerinde önemli etkilerin yaratılacak olması bir yana, mağaraların alternatif turizm ve turizmin çeşitlendirilmesi hedefleri çerçevesinde korunması ve mağaracılık sporu ve bu sporu yapan mağaracılar için önemli değişimler doğurması kuvvetle muhtemeldir.

İnsanlığın ortak mirası olarak değerlendirilen mağaraların kendine has özellikleri ve önemi, bu varlıkların korunması hususunda özellikli çözümlerin üretilmesini ve söz konusu alanlar üzerinde gerçekleştirilecek eylemliliklerin “ortak aklın” bir sonucu olmasını zorunlu kılmaktadır. Öyle ki, turizme açılması düşünülen, birer kültür ve tabiat varlığı olan mağaraların korunması ancak politik, ekonomik, hukuki araçlarla ve bu araçları yeniden üreten “sivil” kesimlerin görüşlerinin karar alma süreçlerinin tüm aşamalarında dikkate alınması ile mümkün olabilir.

Zira turizm faaliyeti ekolojik, jeolojik ve estetik pek çok sorunu doğurabilen ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde kültürel ve doğal varlıkların sürdürülebilirlik olanağını yok edebilen bir faaliyettir. (1) Turizm faaliyetleri bağlamında alınacak kararlar ile yeni turizm alanlarının söz konusu faaliyetin etkilerine açılması aşamasında toplumsal mutabakatın sağlanmasının gerekliliği tartışmasızdır. Aksi takdirde mağaralarda ciddi tahribatlara sebep olunabileceği açıktır.

Üretim, yönetim ve uygulama süreçlerinde sektörün önüne bir yol haritası konularak yönlendirilmesi amacıyla katılımcı planlama anlayışı ile çerçevesinde hazırlandığı ifade edilen Türkiye Turizm Stratejisi’nin özellikle turizmin çeşitlendirilmesi anlamında ortaya koyduğu eylem planının mağaraları kapsayan bölümlerinin hazırlanmasında çalışma alanı mağaralar olan örgütlü kesimlerin katılımının sağlanmasının bu anlamda önemi büyüktür.

Ne var ki uygulamada örgütlü kesimlerin kim olduğunun tespiti ve işbirliği olanaklarının geliştirilmesi konusunda sorunlar yaşanacağı muhakkaktır. Bu anlamda söz konusu “köklü” örgütlü kesimlerce üretilecek bilgi ve emeğin, iktidar ve gücü kendiliğinden yaratacağı gerçeğiyle mağaracılar ve (mağara) korumacılar için kendi stratejik planlamalarına uygun, stratejik ve amaçsal duruşlar, tutarlı ve ahlaklı politikalar geliştirilmesi bir ihtiyaçtan öte zorunluluktur.

2. TÜRKİYE TURİZM STRATEJİSİ’NDE MAĞARALAR VE MAĞARACILIK

Türkiye Turizm Stratejisi’nde mağaralar ve mağaracılığa; eğitim, turizmin çeşitlendirilmesi stratejileri, turizm gelişim bölgeleri ile turizm koridorları başlıkları altında değinilmektedir.

2.1 EĞİTİM STRATEJİSİ’NDE MAĞARALAR VE MAĞARACILIK

Türkiye Turizm Stratejisi’nin Eğitim Stratejisi başlıklı bölümünde turizm eğitiminin, “meslek odaklı olması ve ölçülebilir sonuçlar içermesi” amacı doğrultusunda olması, turizmin istediği nitelikte işgücü yetiştirilmesinde özel sektörün katılımı, yaygın ve örgün eğitimde içeriğin yenilenmesi ve güncellenmesi ile mümkün olabileceği belirtilmekte; üniversitelerin “Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Bölümleri’nde” okutulmakta olan genel turizm, yabancı dil, ön büro hizmetleri, kat hizmetleri, örgütsel davranış, işletme, yönetim ve organizasyon, ekonomi, turizm ekonomisi, turizm pazarlaması, turizm mevzuatı, turizm politikası ve uygulaması, turizm rehberliği, servis uygulamaları, insan kaynakları yönetimi, yiyecek-içecek hizmetleri yönetimi, seyahat acentacılığı ve tur operatörlüğü, konaklama işletmelerinde muhasebe uygulaması, konaklama işletmelerinde finansal yönetim gibi derslerin yanı sıra; turizm sosyolojisi, dünya mutfakları ve kültürleri, Anadolu uygarlıkları ve kültürleri, turizmde araştırma yöntemleri, turizmde yeni varış noktaları oluşturma, davranış bilimleri, yeni turizm ürünü ve çeşidi araştırmaları ve branşlaşma (yatçılık, mağaracılık, su altı, dağcılık, rafting vb.) eğitimleri gibi turizm sektörünün değişen gereksinimlerini karşılayacağı düşünülen derslere de yer verilmesi öngörülmektedir.

2.1.1. EĞİTİM STRATEJİSİ’NİN ÜLKEMİZ MAĞARALARINA ve MAĞARACILIĞINA OLASI ETKİLERİ

Görüldüğü üzere Türkiye Turizm Stratejisi’nin eğitim odaklı stratejik planlamasında turizm eğitimi kapsamında branşlaşma eğitimleri içerisine bir ihtisas dalı olarak mağaracılık eğitiminin de alındığı görülmektedir.

Her şeyden önce turizm faaliyetlerinde yararlanılacak bir rehberlik hizmetinden öte mağaracılığın, mağaraların araştırılması ve haritalanması amacıyla yapılan bir doğa sporu olduğu unutulmamalıdır.

Öyle ki, mağara ortamının bilimsel açıdan incelenmesi ile ilgilenen bilim dalı “speleoloji” (mağarabilim), bu amaçla mağara araştırmaları yapanlar ise “speleolojist” (mağarabilimci) olarak adlandırılmakta; sportif amaçlarla mağara araştırmaları yapanlara “caver” (mağaracı), bu spor dalına ise “caving” (mağaracılık) denilmektedir.

Ülkemiz eğitim sistemi bünyesinde “speleoloji” (mağarabilim) adıyla bir eğitim verilmemekte, ancak mühendis fakülteleri bünyesinde eğitim veren jeoloji bölümleri bünyesindeki derslerde söz konusu mağarabilim konuları ile ilgili konular işlenmektedir.

Keza eğitim sistemimiz içerisinde mağaracılık (caving) ile ilgili doğrudan eğitim veren bir bölüm/okul bulunmamakla birlikte üniversiteler bünyesinde oluşturulan topluluk ve kulüpler aracılığı ile, konu ile ilgili öğrencilerin mağaracılık eğitimi alması sağlanmaktadır. Bu topluluk ve kulüp danışmanlarının genellikle mağarabilim ile ilgili bölümlerdeki akademisyenlerden, konu ile kendiliğinden ilgilenen akademik çevrelerden ya da bir dönem ülkede faaliyet gösteren Mağara Araştırma Derneği gibi sivil toplum kuruluşları içerisinde yer almış ve mağaracılık yapmış akademik kadrolardan oluştuğu görülmektedir. Yine Bu topluluk ve kulüplerde yer alan öğrenciler de yine Mağara Araştırma Derneği gibi sivil toplum kuruluşları ile daha eski ve köklü üniversite mağaracılık kulüplerinde (BÜMAK- Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü) öğrenim faaliyeti içerisinde faaliyet yürütmüş ve yürütmeye devam eden mağaracılardan aldığı bilinmektedir.

Turizm Stratejisi’nin öngördüğü şekilde mağaracılığın bir meslek eğitimi ya da bir branş dalı olarak tanımlanması ve turizmin çeşitlendirilmesi amacı doğrultusunda Turizm ve Otelcilik Meslek Okulları’nın eğitim programı kapsamı içerisinde salt mağara turizminde yararlanılacak olan rehberlik kadrolarının yetiştirileceği bir ders niteliğine indirgenmesi, gerek mağaracılık ile ilgili eğitim verecek kişilerin kimler olacağı, gerekse de eğitimin içeriği ve pratik uygulamaların nelerden ve ne kadar süreden oluşacağı gibi konular özelinde ileride bu alanda yaşanacak sorunlar ile konu ile ilgili bir meslek olan turizmci kimliği düzeyinde ilgilenenler ile mağaracılar arasında keskin bir ayrımın somutlaşmış ilk habercisi olmaya adaydır.

Mağaracılık sınıf tahtalarına, ders ve sınav içeriklerine sığamayacak kadar hayatın kendisi, eğitim stratejisi kapsamında yeni turizm ürünü ve çeşidi araştırmaları kapsamında rehberlik hizmetine esas olacak bir branş dalına sıkıştırılamayacak kadar zorlu bir hayat bilgisidir.

Mağaracılık eğitiminin, Turizm ve Otelcilik Meslek Okulları’nın eğitim programı içerisine alınarak profesyonel bir meslek olan turizmciliğin, turizme yeni kazanç imkanları, açılım ve olanaklar sağlayan bir branş dalı yapılmaya çalışılması, daha doğru bir ifade ile gerçek ve de okullu (!) mağaracılar yaratma gayesi ile, ülkemizde bir asırdan fazla köklü bir araştırma geçmişine sahip ülkemiz mağaracıları için ciddi sıkıntılara sebep olacak, bu alanda yapay bir ayrışmayı ister istemez doğuracaktır.

Durum, ileride aynı müzik camiasında olduğu gibi okullu/alaylı tartışmalarının doğmasına sebep olacak, kim tarafından ve de hangi eğitim kriter ve standartları ile verileceği belli olmayan bir eğitimden geçen turizmcilerin mağaracılık alanında tek muhatap kabul edilme taleplerini dile getirmelerinin doğal olarak yolunu açacaktır.

Mağaracılık, derin ve köklü bir saha eğitiminin yanı sıra yaşanarak tecrübe edilen, özellikli mağaralarda kazanılan bir yeti olmakla, salt turistik faaliyetler kapsamında faaliyet yürütülmesi mümkün olan yatay mağara sistemlerinde edinilemeyecek tecrübeleri içerisinde barındıran, sınıf tahtalarına, dönemlik derslere ve sözlü olarak aktarılan tecrübelere indirgenemeyecek bir yaşam faaliyetidir. Bu anlamda mağaracılık; okul binaları içerisinde, ders odaklı tedrisatın sınırlarını aşan ve hayatın kendisinin tecrübe olduğu bir yaşam biçimidir.

2.2 TURİZM ÇEŞİTLENDİRİLMESİ STRATEJİSİ’NDE MAĞARALAR VE MAĞARACILIK

Türkiye Turizm Stratejisi’nin Turizm Çeşitlendirilmesi Stratejisi başlıklı bölümünde alternatif turizm türlerinden öncelikli olarak sağlık turizmi ve termal turizm, kış turizmi, golf turizmi, deniz turizmi, ekoturizm ve yayla turizmi, kongre ve fuar turizminin geliştirilmesi öngörülmekte, turizm sezonunun bütün bir yıla yayılması turizm ürününün çeşitlenmesine bağlı olduğu belirtilerek bu kapsamda öncelikli olarak belirlenen turizm türleri desteklenerek gelişmeleri sağlanması amaçlanmaktadır.

2023 yılı hedefleri içerisinde;

- eko turizm başlığı altında kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları işbirliği ile agro-turizm, macera turizmi, mağara turizmi, spor turizmi faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için eylem planlarının hazırlanması,

- eko-turizm ve yayla turizmi başlığı altında doğa turizm amaçlı olarak seçilen alanlarda güzergâh üzerinde yer alan mağara, şelale, ilginç ağaç ve kaya oluşumu, sportif alanlar, kamping alanları vb. çekicilikler için çevre düzenlemelerinin yapılacağı, başta ulaşım olmak üzere gerekli altyapıların tamamlanması,

- turizm gelişim bölgeleri başlığı altında varış noktası olarak geliştirilecek ve birden fazla ili kapsayan turizm gelişim bölgelerinde yerel ve bölgesel kalkınmada turizmin güçlü bir araç olarak kullanılmasının sağlanması; strateji kapsamında ülke çapında önerilen 9 adet tematik bölge içerisinde olması önerilen ve önemsenen Göller Bölgesi Eko-turizm Gelişim Bölgesi’ndeki Beyşehir, Eğirdir, Kovada, Acıgöl, Burdur, Salda, Eber ve Akşehir Gölleri esas alınarak, doğa turizmine yönelik alanlar ve turizmi destekleyen trekking, araçlı ve çadırlı kamp, yamaç paraşütü, dağcılık, mağaracılık, avcılık, binicilik, bisiklet, sörf, foto safari vb. gibi faaliyetlerin gerçekleştirilmesi,

- turizm gelişim koridorları başlığı altında belli bir güzergâhın doğal ve kültürel dokusunun yenilenerek belli temalara dayalı olarak turizm amacıyla geliştirilmesinin sağlanması, strateji kapsamında ülke ölçeğinde önerilen 7 adet tematik turizm gelişim koridoru içerisinde olması önerilen Yayla Koridoru önemli bir tematik bölge olarak tarif edilmekte ve yayla Koridoru kapsamında turizmin çeşitlendirilmesi için bu yörelerde kamp, golf, kayak, mağaracılık, yamaç paraşütü, rafting, binicilik, balon, balık avlama, foto-safari ve bungee jumping gibi macera sporlarına yönelik planlama çalışmalarının yapılmasının planlandığı belirtilmektedir.

2.2.1. TURİZM ÇEŞİTLENDİRİLMESİ STRATEJİSİ’NİN ÜLKEMİZ MAĞARALARINA ve MAĞARACILARINA OLASI ETKİLERİ

Turizm Stratejisi’nin Turizm Çeşitlendirilmesi Stratejisi başlıklı bölümünde alternatif turizm türlerinden öncelikli olarak sağlık turizmi ve termal turizm, kış turizmi, golf turizmi, deniz turizmi, eko-turizm ve yayla turizmi, kongre ve fuar turizminin geliştirilmesi öngörüldüğü, turizm ürününün çeşitlenmesine bağlı olarak turizm sezonunun bütün bir yıla yayılmasının hedeflendiği ifade edilmektedir.

Söz konusu strateji kapsamındaki ifadelerden, alternatif turizm türlerinin geliştirilmesi, bu türlerden bazılarının öncelikli gelişim planları içerisinde değerlendirilmesi, turizmde çeşitlemeye bağlı olarak sezonun bir yıla yayılmasının düşünülmesi karşısında, bu hedeflerden mağaraların da etkileneceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Öyle ki ülkemiz mağara turizminin geçmişi çok uzun olmamakla birlikte, kitle turizmine açılmış mağaraların sayısı da on’lu sayılarla ifade edilmektedir. Bu anlamda turizmin çeşitlendirilmesi ve alternatif turizm çalışmaları kapsamına mağaraların da alınacağı açıktır. Hali hazırda bu durum kamu idaresi ve konu ile ilgili ve istekli olduğunu dile getiren TÜRSAB tarafından da her ortamda dile getirilmektedir.

Keza mağaralarda yapılacak turistik faaliyetlerin, mağara ısısının yaz kış belirli bir aralıkta seyrettiği ve genelde ziyaretçilerine yazın serin, kışın ılıman bir iklim sunduğu düşünüldüğünde turizm stratejisi içerisinde tüm yıla yayılma hedefini de karşıladığı görülmektedir.

Bu anlamda mağaralar, Turizm Stratejisi’nin Turizm Çeşitlendirilmesi Stratejisi başlığı altında belirtilen hedefler ile turizmin en önemli öznesi haline getirilmektedir.

Böylelikle 2023 turizm hedef ve stratejileri içerisine alınan eylem planı ve çalışma programlarında hedef alınan ülkemiz doğal ve kültürel varlıkları mağaralar için yeni ve kritik bir dönemin başladığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu süreç içerisinde ileride değineceğimiz eylem planı çerçevesinde turizm odaklı işbirliklerinin geliştirilerek mağaraların beklenen çeşitlemeyi karşılayan birer turizm öznesi yapılması kaçınılmazdır.

Turizm faaliyetinin kendisi, başta ekolojik ve jeolojik değerler olmak üzere kültürel ve doğal varlıkların sürdürülebilirlik olanağını ciddi biçimde etkileyen bir faaliyettir.

Ülkemiz turizm tarihi, uygulamaları ile sürdürülebilirlik olanaklarının yok edildiği, milyonlarca yıllık oluşum süreçlerinden geçen kültürel ve doğal zenginliklerin birkaç sene içerisinde kaybedildiği örnekler ile doludur. Öyle ki 1950'li yıllarda dünyada mağara turizminin kazandığı görece yaygınlığa bağlı olarak ülkemiz de turizm fikirden etkilenmiş ve 1966 yılında ilk örnek olarak Burdur İnsuyu Mağarası’nın düzenlenmesi ile turizm faaliyetlerine başlamıştır. Söz konusu çalışmanın ilk olumsuz sonuçları birkaç sene içerisinde eşsiz güzellikteki mağara içi göllerin kuruması ile sonuçlanmıştır. Mağara Araştırma Derneği’nce Ocak 2008’de yapılan en son gözlemler ile de Safranbolu- Bulak Mağarası’ndaki oluşumların sıcak ışık kaynaklı sorunlardan geri dönülmez bir biçimde karardığı tespit edilmiştir. (2)

İnsuyu’ndaki yaşanan gelişme binlerce bozulmanın insandan kaynaklı bozulmalara ilk bilinen örnek olmakla birlikte her turizm faaliyeti yapısal bir bozulmayı beraberinde getireceğine de en önemli kanıtlardan birisidir. Zira herhangi bir mağaranın turizme açılabilmesi için uygunluğa yönelik bazı ön araştırmaların yapılması ile başlanıldığı bilinmektedir. Bu çalışmalar o mağarada yapılacak ön etütlerin tespit edilmesi ve elde edilen ilk bilgiler ışığında mağaranın uygulama projesi (mimari, elektrik, koruma, risk ve çevre düzenleme projeleri) ile başlar,(3) mağara içinde yapılacak mağara içi mimari düzenleme malzemeleri belirlenmesi; aydınlatma elemanları, mağara içi gezinti yolları ve mağaraya ulaşım imkânları ve altyapı hizmetleri ile dış mekânda dinlenme tesisleri, kafeterya, otopark vs. kısaca peyzaj düzenlemeleri ile devam eder. (4)

Mağaranın, turizme elverişliliği hazırlıklarının her birisi mağara ekosisteminde tahribata yol açar. Zira maddenin ve enerjinin dönüşüm halinde bulunduğu ekosistemler, sürekliliği için kaynaklara, yani organik ve inorganik maddelere ihtiyaç duyar.(5) Bugün keşfedilmiş mağaraların çoğu sürekliliği için başka ekosistemlere ihtiyaç duyan allokton ekosistemler olmakla canlılığın sürekliliği ancak dışarıdan gelecek organik ve inorganik maddelerin varlığına bağlıdır. (6) Hayvan gübreleri, ölü bitki organları, ölü hayvanlar ve yüzey suları ile taşınan maddeler olan allokton mağara ekosistemlerinin yaşamsal döngüsünü tamamlaması ihtiyaç duyulan besin kaynaklarını yaratır.

Turizme açılmış ve düzenlemeleri tamamlanmış mağaralarda yapılan düzenlemeler ile kullanılan malzemeler, mağara ikliminde, flora ve fauna yaşamında kalıcı bozulmalar ve mağara içi ortamda kontrol edilemez kirlenmeler (hava, ısı, gürültü, görüntü) yaratarak tüm bu sisteme ister istemez zarar verecektir.

Bu anlamda hedeflenen strateji odaklı turizm çeşitlendirmesinden ülkemiz mağaraları kadar bu alanda etkinlik gösteren mağaracılarının da etkilenmesi kaçınılmazdır.

Öyle ki, strateji kapsamında yapılacak yasal ve yapısal düzenlemeler ile turizmin çeşitlendirilmesinin öznesi haline getirilen mağaraların kademeli olarak turizme açılacaktır.

Bu sayede mağaraların turistik faaliyetlere konu edilmesi eylemi, ilk bölümlerde bahsettiğimiz mağaracılar ile mağarabilimcilerin araştırma sahalarının doğallığını kaybetmesi sonucunu doğuracağından, ister istemez turizme yönelik yapısal düzenlemeler yapılan mağaralar ile ilgili araştırmalar sonlandırılacak ve sadece bozulma ile kaybedilenlerin tespit edilebileceği bir araştırmaya ölçeğine indirgenecektir.

Zira özellikle tür çeşitliliği üzerine çalışan mağarabilimciler için araştırma sahası olan mağaraların ekosistemlerinin bozulması demek, üzerine çalışılan tür çeşitliliğinin de yol olması demektir.

Keza mağaracı için turizme açılmış mağaraya girmek ve orada araştırma yapmaya çalışmak, günlük yaşantısında yapmak zorunda kaldığı zorunlulukların verdiği keyiften çok da farklı olmayacaktır.(7)

Yine turizme açılmış mağaraların özel mülkiyete ve özel kişiler yönünden işletme hakkına konu edilmesi, ücret mukabilinde gezi ve araştırmalara açılması, doğal ve kültürel varlıkların ve mağara ekosisteminden beslenen canlıların ölümü pahasına meta işlevi ile değerlendirilmesi ve kar amacı ile işletilmesi anlamına geldiğinden mağaracılar bir yana hiçbir doğa sporcusunun ve doğa korumacının kolay kolay kabul edemeyeceği bir gerçektir. (8)

Keza mülkiyeti devlette olsa dahi bir doğa sporcusunun, ülkemiz kültür ve tabiat varlıklarının ve insanlık tarihinin yazıldığı yerleşkeler olan mağaralarının ve dağların izin kapsamında gezilebilmesi ya da söz konusu alanlara erişimin yasaklanması kabul edilebilir bir durum değildir.(9)

3. TÜRKİYE TURİZM STRATEJİSİ EYLEM PLANI’NDA MAĞARALAR VE MAĞARACILIK

Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı, turizm sektörüne uzun erimli bir strateji kazandırmak amacıyla hazırlanan Türkiye Turizm Stratejisi’nin bir bileşeni olarak hazırlanmış bir plandır. Bu belge ile Türkiye turizminin önümüzdeki kısa, orta ve uzun vadede öncelikli olarak ele alacağı sorun alanları, bu sorunları çözmekle sorumlu kuruluşlar ile bu kuruluşların rolleri açıklığa kavuşturulmaya çalışıldığı ifade edilmektedir.

Türkiye Turizm Stratejisi’nin hedefi 2023 senesi iken, Eylem Planı 2013 yılını hedeflemektedir. Bunun nedeni ise uygulamaya konulacak hedeflerin ölçülebilir ve izlenebilir olmasını sağlamak olduğu belirtilmektedir. Eylem Planı yıllar itibarı ile kısa ve orta vade için 6 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Eylem Planı’nda yer alan faaliyetlerin izleme ve değerlendirme sürecinin, genel olarak Türkiye Turizm Stratejisi’nin sağladığı performans bildirimlerinin izlenmesini sağlaması beklenirken, aynı zamanda geri bildirimler ve değerlendirmeler sonucu çalışmanın yenilenmesini de gündeme getirebilecektir. Bu haliyle eylem planının, ülke gündemini uzun süre meşgul edeceği düşünülmektedir.

Türkiye Turizm Stratejisi kamu yararı ve yönetim bilimi anlayışını değiştiren, yönetişim ve performans denetimi anlayışını turizm anlayışı içerisine getiren bir bakışı temsil etmektedir. Bu bakış, turizmin tüm yıla yayılması ve çeşitlenmesini amaçlayan eylem planı ve ortaklıklar ile de somutlaştırılmaktadır.

Eylem Planı 2013 Türkiye turizminin çeşitlenmesi, tüm yıla yayılması ve öncelikli turizm türlerinin geliştirilmesine yönelik tedbirlerin ne zaman ve hangi kuruluşların desteği ile alınması konularında ortaklıklar ve sorumlulukların tayini konusunda stratejiler belirlemektedir.

Eylem Planı-2013 kapsamında sorumlu kuruluşlar, diğer kuruluşların rolleri ve sürece ilişkin ayrıntılar yer almakta, ilgili kuruluşlar kavramı ile de sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine başvurulacağı bildirilmektedir.

3.1. TÜRKİYE TURİZM STRATEJİSİ EYLEM PLANI’NIN ÜLKEMİZ MAĞARALARINA ve MAĞARACILARINA OLASI ETKİLERİ ve MAĞARACILARIN SÖZ, YETKİ ve KARAR SÜREÇLERİNDEKİ ROLLERİ

Eylem Planı’nın verilen takvim ve hedefleri içerisinde söz, yetki ve karar alma süreçlerinde mağaracılara ihtiyaç duymayan, turizm ve teşvik odaklı işbirliği esaslarını düzenlediği ve temelde ortaklıklar ve ilgili sivil toplum kuruluşları tarif ettiği için mağara turizmi önündeki engelleri aşmaya çalışan bir planlama anlayışı içerisinde yürütüleceği anlaşıldığından; planın bütünlüğünün, olması gereken hedeften bu noktada sakatlanarak saptığını söylemek, bu alanın en önemli tecrübelerini üreten mağaracıları sürecin dışında bırakarak adeta ölü doğduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Örneğin eylem planındadaki ifadelerle destinasyon bazında planlama esasında uzmanlaşmış turizm merkezleri ve turizm türlerinin entegre olacak şekilde planlanması aşamasında Turizm Merkezi (TM), Turizm Kenti (TK), Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgelerindeki (KTKGB) altyapıdaki eksikliklerinin giderilmesine ve turizm türlerinin bir arada geliştirilmesine olanak sağlayan planların yapılmasında sorumlu odaklar olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yerel Yönetimler ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı belirlenmekte, planlamanın 2007 senesi içerisinde başlayacağı, 6 yıl süre ile devam edeceği belirtilmektedir.

Keza uyum süreci kapsamında turizm sektöründe planlama, yatırım geliştirme ve yönlendirme yapan firmalarının belgelendirmesine olanak sağlayan yasal düzenlemelerin (Turizmi Teşvik Kanunu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanununda değişikliklerin) 2008’den itibaren 1 sene içerisinde yapılması hedeflenerek doğa ve insanın birliği merkezinden uzak kar amaçlı ve teşvik odaklı bir turizm anlayışının yerleştirilmesinin planlandığı görülmektedir.

Eylem planında “ilgili” sivil toplum kuruluşları ile işbirliği esasları ise, örneğin yatırım başlıklı 2 numaralı bölüm içerisindeki 4 no’lu teşvik mekanizması başlıklı eylemde, turistik işletmelere destek sağlanması başlıklı 5 no’lu eylemde, bürokratik engellerin kaldırılması ana başlığı altında yabancı yatırımcılara yönelik düzenlemeler başlıklı 9 no’lu eylemde, turizmde tanıtım, rezervasyon, fiyatlandırma, acentaların destelenmesi, imaj oluşturma, marka imajı yaratma gibi başlıklar altındaki eylemlerde özne değil, “turizm odaklı ilgi” düzeyinden kurularak kategorize edilmektedir.

Eğitim ve akademik eğitim ve turizm sektörüne nitelikli eleman yetiştirecek mesleki eğitimin bir arada geliştirilmesi başlıklı 8 numaralı bölüm içerisindeki 50 no’lu turist rehberliği eğitim programının niteliğinin yükseltilmesi başlıklı eylemde lisans düzeyinde turist rehberliği eğitimi veren okulların yüksek lisans düzeyinde uzmanlaşma eğitimine başlaması sağlanacağı belirtilmekte ve hedefe 2007 senesinden itibaren 3 senede ulaşılması hedeflenmektedir. 2 Mart 2007 tarihinde yürürlüğe giren düzenlemeden bugüne 1 sene geçmiş ve hedeflenen 2 senelik bir zaman kaldığı düşünüldüğünde, konu ile doğrudan “ilgili” olduğunu düşündüğümüz mağaracıların, konu ile ilgili ülkemizin en eski kuruluşu olan Mağara Araştırma Derneği ve mağaracıların çatı örgütü olan Türkiye Mağaracılar Birliği’nin salt düşüncelerinin alınması dâhil hiçbir şekilde görüşüne başvurulmaması, Turizm Stratejisinin Eğitim Stratejisi başlıklı bölümünde ayrıntılı bir biçimde değinilen “uzmanlaşma ve branşlaşma” ile ilgili mağaracıların kaygılarının haklı olduğunu göstermektedir.

Yine mevzuat düzenlemeleri başlıklı bölüm içerisindeki 63 ve 64 no’lu turizmle doğrudan bağlantılı konularda "koruma-kullanma" dengesi kapsamında yasal düzenlemeler yapılması, olumsuzluklara hızlı şekilde müdahale edilmesinin sağlanılması başlıklı ve 2007 senesinde başlayan ve 2009 senesinde bitirilmesi hedeflenen eylem takvimi içerisindeki çalışmaların etkisizliği ve çözüm üretmedeki yasal düzenlemelerin gecikmeksizin hayata geçirilmesi konusundaki isteksizlik bugün dahi rahatlıkla görülmektedir. İlgili eylemin yürürlüğe girdiği tarihten yıllar öncesinde başlayan, kaygılar doğrultusunda sayısız görüş ve düzeltmeler bildirilen, bugüne değin koruma kullanma dengesinin kurulmasının sağlanması için olağanüstü çaba gösteren doğa korumacı sivil toplum örgütlerinin tüm baskılarına ve AB Müktesebatı ile Uyum çalışmaları içerisinde çıkarılmasının taahhüt edilen, özellikle mağaraların korunması ile ilgili önemli maddeler içeren, ancak çıkartılması yönünde hiçbir ilerleme sağlanamayan Biyolojik Çeşitlilik ve Doğa Koruma Kanun Tasarı Taslağı’nın adeta çıkarılmamasına çalışılması hükümetin koruma değil turizm öncelikli bakışının adeta tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Koruma kullanma terazisinin diğer paydaşı Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü Milli Parklar Dairesi bünyesinde kurulan Mağara Araştırma Birimi’nin görüşlerine de bu süreçte Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca kayda değer bir başvurunun yapılmamış olması da, terazinin “turizm merkezli” kullanma yönünden ağır bastığına bir diğer işarettir.

4. TARTIŞMA ve SONUÇ

Genel çerçevesi ile incelenen, ancak bütünlüklü ve ayrıntılı olarak incelendiğinde içerdiği düzenlemeler ile mağaralar, mağara turizmi, mağaraların korunması ve mağaracılık ile ilgili ciddi sıkıntılara doğuracak olan Türkiye Turizm Stratejisi (2023) ve Turizm Stratejisi Eylem Planı (2007-2013), bir başka ifade ile Turizm Ana Planı, paydaşların ve konu ile ilgili görüşleri alınmadan ve süreç içerisindeki rolleri “ilgili” düzeyinde kurulmak suretiyle turizm merkezli tarif edilerek, salt çeşitleme amacıyla turizm faaliyetleri önündeki engellerin kaldırılması, incelememiz ile ilgili olarak da mağaraların turizme kazandırma gayesi ile üretilmiş bir plandır.

Planda, mağaraların turizmin çeşitlendirilmesinde birer nesne konumunda ele alınması ve mağaralara turizm odaklı bakışın önündeki engellerin kaldırılması ve turizm faaliyetlerinin daha da geliştirilmesinin yolunu açan, koruma/kullanma dengesinin kullanma dengesinden yana ciddi biçimde bozulacağı bir uygulama olacaktır. Nitekim söz konusu planda, planın sahibi Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Koruma Bölge Kurulları’nın çalışmalarına ve de yapılarının güçlendirilmesine yönelik hiçbir düzenlemeye gidilmemiş olması da bu düşüncemizi güçlendirmektedir.

Keza ekonomik değeri yanında kullanma değeri olan mağaraların korunması yönünde bir tercihi de içerisinde barındırması açısından diğerlerini dışarıda bırakan, koruma anlamında kapsayıcı bir nitelik taşımayan bakış açısı ile hazırlanan plan, mağaraların korunmasını hiçbir şekilde sağlayamayacaktır.

Mağaraların birer ekonomik değer olarak gören; halihazırda tahrip edildikleri ezberi doğrultusunda turizm faaliyetleri ile denetimlerinin sağlanacağını iddia eden bir bakış açısı değiştirilmeli, kullanma dengesi üzerinden korunmalarına yönelik bakış açısı derhal terk edilmelidir. Zira salt varlıklarının ekonomik değerleri göz önüne alınarak; piyasa mekanizmaları doğrultusunda, ekonomik getirileri amacıyla korunmaları anlayışı ile turizme açılan mağaralar hiçbir şekilde korunamadığı gibi, eşsiz güzellikleri de bu yolla daha da hızlı bir şekilde kaybedilmektedir.

Yine bu bakış açısıyla ekonomik değeri olmayan ancak özellikli hiçbir mağara korunamayacağı gerçeği kabul edilerek etkin ve kökten çözümler üretilmeye çalışılmalıdır. Bu anlamda mağaraların korunmasına yönelik tedbirler ve düzenlemeler toplumsallaştırılmalı, mağaraların salt özsel bir değer olmaları nedeniyle korunmalarını sağlayan bakış açılarının geliştirilmesine yönelik çalışmalara destek verilmelidir.

Böylelikle mağaraların “kültür ve doğal değer” olarak korunması fikri toplumsallaştırarak koruma anlayışı geliştirilerek kamusal bir mülkiyet tarif edilecek; tüm toplumun, devlet aracılığıyla ya da doğrudan bu varlıkların korunmasında hak ve sorumluluğunun olduğu fikri zihinlere yerleştirilerek ve bu konuda temel hukuksal ilkeleri belirleme konusunda devletin etkin bir rol ve sorumluluk alması sağlanacak ve ilgili kesimlerce bu sorumluluk esasına yönelik denetlemeler yapılabilecektir.

Son olarak mağaracılar, tüm bu süreçlerde mağaraların korunmasına yönelik birlikteliklerini daha fazla güçlendirmeli, ekonomik bakış açısı ile koruma anlayışı yerine üretilecek çözümleri yeniden üretmek suretiyle kabul ettirebilmek için yeni mücadele araçları geliştirmeleri, farkındalıklarını arttıracak, söz, yetki ve karar süreçlerine müdahil olabilecek çalışmalar ve fikirler üretmeli, tarihe, insana ve doğaya sorumlulukları gereği koruma kullanma dengesinin koruma terazisindeki ağırlıklarını her geçen gün arttırmalıdır.

Emre Baturay ALTINOK, Avukat/ Attorney At Law
MAĞARA ARAŞTIRMA DERNEĞİ/ CAVE RESEARCH ASSOCIATION

(1) ÖZKAYA I., “Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması Üzerine Bir İnceleme”, www.ekolojistler.org , 23.01.2007

(2) MAD, Bulak (Mencilis) Mağarası Ön Araştırma, Değerlendirme Sonuçları Raporu, Ocak, 2008, Ankara

(3) NAZİK L., AKSOY B., 1991: Mağaralar, Özellikleri, Haritalama Teknik Ve Yöntemleri – 1 Harita ve Kadastro Dergisi, Yıl 2. Sayı 4, Harita Kadastro Teknikerleri Derneği Yayınları, Ankara

(4) BÜYÜKTOPÇU, F., Turizme Açılan Mağaralarda Kullanılan Yapı Malzemelerinin Mağara Ekolojisine Olumsuz Etkileri, Türk Coğrafya Dergisi, Sayı: 47, 2006, İstanbul

(5) ÖZEL, E., Mağara Ekosistemine Kısa Bir Bakış, MAD BÜLTENİ, Sayı 13, Ekim 2007, Mad Yayınları, Ankara

(6) ÖZEL, E., agm

(7) ALTINOK, E. B., Emrah SINMAZ ile Türkiye’de Mağaracılık Turizmi ve Oylat Mağarası Deneyiminin Mağaracılara Gösterdikleri adlı söyleşiden, Yayınlanmamış MAD Söyleşileri Arşivi içinde, 2005, Ankara

(8) “Ücretsiz ziyaret edilmesin diye mağara girişine demir kapı yapılmasına müsaade ederek Bern Sözleşmesi kapsamında korunan endemik türleri (yarasaları) bile bile nasıl ölüme terk edebilirler?” ALTINOK, E. B., Tulga ŞENER ile Dupnisa Mağarası’nı Nasıl Kaybettik adlı söyleşiden… Yayınlanmamış MAD Söyleşileri Arşivi içinde, 2003, Ankara

(9) “…benim olanı bana yasaklayamazlar…” ALTINOK, E. B., Vedat GÜN ile Doğada Yasaklar adlı söyleşiden… Yayınlanmamış MAD Söyleşileri Arşivi içinde, 2004, Ankara

ANKARA ÜNİVERSİTESİ MAĞARA ARAŞTIRMA BİRİMİ VE TÜRKİYE MAĞARACILAR BİRLİĞİ TARAFINDAN 21 – 24 ŞUBAT 2008 TARİHLERİNDE ANKARA’DA DÜZENLENEN IV. ULUSAL SPELEOLOJİ SEMPOZYUMU’NDA (http://www.speleolojisempozyumu.org) MAĞARA ARAŞTIRMA DERNEĞİ* ADINA SUNULMUŞ, SEMPOZYUM KİTABINDA YAYINLANMIŞTIR.

ANKARA 2008

* Mağara Araştırma Derneği GENEL MERKEZİ- 1964
Dernek Evi: GMK Bulvarı Kubilay Sok. Kubilay Apt. No: 17/1 Anıttepe/ANKARA
Yazışma Adresi: P.K. 670 Yenişehir 06445 ANKARA

Tel/Faks: +90(312) 312 229 64 09
http://www.mad.org.tr - magaracilar@gmail.com, mad@mad.org.tr

Mağara Araştırma Derneği BURSA ŞUBESİ- 2006
Atatürk Caddesi Agah Han Apt. No: 61/36 Nalbantoğlu Osmangazi/BURSA

Tel: +90(224) 2220065 (Cem ERSOY)
http://www.madbursa.org/ - info@madbursa.org

MAD, Türkiye Mağaracılar Birliği ( http://www.tumab.org ) ve
Uluslararası Speleoloji Birliği ( http://www.uis-speleo.org ) üyesidir.